Tezcan Karakuş Candan: Gökçek’ten geriye rejimi nasıl ortadan kaldırmak istediklerinin mekânsal izleri kaldı

Söyleşi: Dilara İlbuğa 
Yerel Seçimler ve Ankara dosyamızın ilk konuğu Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan. Başkent için verdiği mücadeleleri ile tanınan Candan, 23.5 yıllık Melih Gökçek yönetiminin Ankara’ya ciddi tahribatlar verdiğini ama tüm bunların iyi bir planlama, güçlü bir irade ve radikal bir yaklaşımla çözülebileceğini söylüyor.
Candan’a göre, AKP tarafından belediye başkanlarının görevden alınma süreci başkanlık sisteminin yerel yönetimlere yansımasının ürünü. Gökçek ve diğer belediye başkanlarının tüm yetkiyi tek elde toplama arzusunun sonucu olarak görevden alındıklarını söyleyen Candan, seçime giden süreçte başkanlık sisteminin olumsuzluklarının anlaşılacağının altını çiziyor.



• Önümüz yerel seçim, bu temelde sizinle Ankara’yı konuşmak istedik. 23.5 yıllık bir Gökçek iktidarının sonuna geldik. Bu kopuşu, ayrılığı nasıl değerlendirmeliyiz?
Gökçek’in bu şekliyle gidişini çok da doğru bulmuyoruz. 23.5 yıldır başkente çok tahribatlar verdi ve bu tahribatların hesabını vermeden bir şekliyle “kurtarılmış” oldu Gökçek.
Genel olarak AKP’nin şöyle bir politikası var; bütün bu süreçleri hep birlikte koordine etmiş olmalarına rağmen, AKP bir anda her şeyi Gökçek’in üzerine yıkarak oradan kurtulmak istiyor. Sanki kendileri yapmamış gibi hep bir sorumlu bularak sorunlardan kurtulmaya çalışıyorlar. Başkanlık sisteminin getirildiği, özgün ve kendi özerk yapılarını koruyacak yapıların olmadığı bir süreçte cumhurbaşkanının belediye başkanı da olabileceği bir noktaya da getirildi artık süreç. Bundan sonra belediye başkanlıklarının kendi özgünlüğünde çalışma sürdürmesini beklemek hayal olur. Başkanlık sisteminin yerel yönetimlere yansıması olarak her şey artık tek elde toplanacak. Gökçek ve diğerleri de bu tek elde toplanmanın bir sonucu olarak gönderildi. Kentsel rantın paylaşımında yeni sistem kurulacağı için yıpranmış olan eskileri gönderiliyor.
• Peki 23.5 yıldan sonra Gökçek’ten biz Ankaralı halka ne kaldı? Yani elbette bir çok şey var ama ilk aklımıza gelenler neler?
İnsanların kafasında bir belediye başkanının nasıl olmaması gerektiği ile birlikte nasıl olması gerektiğini ifade eden bir süreç kaldı diyebiliriz. Eğer afetten nimet çıkarmaya çalışırsak.
Kentsel planlama açısından baktığımızda, AKP’nin hem neoliberal hem de siyasal İslamcı politikalarını en iyi uygulayan yerel yönetici diyebiliriz Gökçek için. Gökçek’in kendi kavgacı ve çatışmacı karakterini bir kenara bıraktığımızda, genel olarak AKP politikalarının uygulayıcısı olduğunu söyleyebiliriz. Kent gelişimindeki rant sürecinin koordinasyonunun sağlanmasında, cumhuriyet rejimiyle hesaplaşmanın mekânsal izlerini bırakması anlamında, Atatürk Orman Çiftliği’nden başlayan Saraçoğlu’na kadar giden, Ulus meydanından, Atatürk Kültür Merkezi alanlarına cumhuriyet değerlerine yönelik tahribatlar ve yıkımlar;Baraj Gazinosu’ndan Etibank Binasına, İller Bankası’ndan Marmara Köşkü’ne Su Süzgecine kadar tüm bunları hükümetin ideolojisi doğrultusunda gerçekleştiren birisi.
Geriye AKP’nin ve Gökçek’in el birliğiyle rejimi nasıl ortadan kaldırmak ve yıkmak istediklerinin mekânsal izleri kaldı. Kentsel yaşamdaki gündelik hayattaki yaşam kalitemizin nasıl katledildiğine dair bıraktığı izler kaldı. 1994’te ilk göreve geldikten iki ay sonra su perilerinin kaldırılması sürecinde sanatın içine tükürmesi, ondan 1 yıl sonra Ankara’nın Hitit amblemini yani kimliğini değiştirmesi süreci rejimle hesaplaşmada bu büyük savaşın ilk adımları idi.
Ankara, Cumhuriyetin Başkenti ve başkentlik kavramıyla da cumhuriyetin modern bakış açısını ve bütün kent planlamasını her bir karesinden okuyabildiğimiz ve burada uygulanan örneklerin anadoluya yayılmasının laboratuar kenti. Cumhuriyet burada kuruldu, devrimlere burada karar verildi, kent planlaması ilk burada şekillendi ve Anadolu’nun bütün kentlerine buradan yayıldı. İller Bankası bunun öncü rolünü üstlendi. Cumhuriyetin modern bakış açısı ve kent mekanlarını kamusal alan olarak görme, cumhuriyet meydanları, yerel ve merkezi yönetimin iç içe geçtiği cumhuriyet meydanı etrafında hükümet konağı ve halkla birlikte bu sürecin ele alınabileceğini ifade eden bir cumhuriyet parkı ve yolunun da cumhuriyetten geçtiğini ifade eden cumhuriyet caddesiyle birlikte aslında Anadolu’nun her yerine yayılmış bu kent politikasının ana kurucu mekanıydı Ankara.
Şimdi bütün bunları hedef aldılar. Melih Gökçek ve AKP başkent kimliğini yoksun ve yoksul bir kimliğe doğru götürdü. 2002 yılından sonra merkezi hükümet de bu işi doğrudan ele aldı ve kanunlarda değişiklikler, kentsel dönüşüm kanunu, TOKİ kanunu yerel yönetimler kanunu vb ile birlikte, el birliğiyle başkent kimliğini çökerten bir noktaya getirdiler.
Hem rejim hem de kentsel planlama açısından çok büyük tahribatlar açıldı. Bir taraftan da kentin planlı gelişim aksları ortadan kaldırıldı. Kent Eskişehir yolu aksı üzerinden gelişmeye başladı. Emsal hormonuyla plansız şekilde büyütüldü, buradan da çok ciddi bir ayrıcalıklı kazanç sağladı birileri. İkişer katlı Alacaatlı’ya ,İncek Kızılcaşara 32 kat emsal verdi mesela. Çok ciddi rant süreçleri bu şekilde koordine edildi. Kentte artık, hepimizin yararlanması gerektiği alt yapı hizmetleri ayrıcalıklı imar haklarıyla birlikte yoğun bir nüfusa hizmet etmeye başladı. Eskişehir yolu üzerinde öngörülmeyen bu nüfusla, ulaşım ve altyapı yetemez oldu. Kanalizasyon, su, doğalgaz bunların hepsi ihtiyacı karşılayamaz hale geldi. Neden? Çünkü planlı bir şekilde büyümedi. Aşırı hormon yüklediler kente… Böylece altyapı artan bu plansız yoğunluğa cevap veremedi. Her yağmurda, bütün alt ve üst geçitlerin sular altında kalmasının asıl sebebi bu. İlerleyen süreçlerde sadece su basmasıyla kalmayacağı bizim öngörülerimiz arasında.
Gençlik Parkı, 1970’li yıllar
Fotoğraf: Antoloji Ankara
Kentin sistematiği ve matematiği bozuldu. Bir yerden bir yere yürüyerek ulaşamıyoruz mesela. Alt ve üst geçitlere kenti kesti kesti attı aslında. Kent yaşamını ortadan kaldırdı. Kent bir karşılaşma mekanından çok transit geçiş mekanına dönüştü. 1997 yılında Sıhhiye U köprüsünü gündeme getirdi. Bundan önce, her birimiz Kızılay’dan Gençlik Parkı’na kadar yürüyerek ulaşabiliyorduk. Bu da Atatürk Bulvarı üzerinde sürekliliği olan bir yaya aksı sağlıyordu. U köprüsüyle bu yaya aksı kesildi, Sıhhiye Meydanı’nın meydan olma özelliği ortadan kaldırıldı. Yenişehir ve Eskişehir dediğimiz Ulus ve Kızılay birbirine sırtını döndü. Bu da Gençlik Parkı gibi bir parkın kullanılmamasına, Ulus’un hayatımızdan çıkmasına neden oldu. Ulus’la Kızılay arasında, Eskişehir’le Yenişehir arasında bir düğüm atmış oldu bu U köprüsüyle birlikte. Bu düğümleri yaygınlaştırarak kenti düğüm düğüm kilitledi. Bir alt geçit diğerini tetikledi ve kentin altı üstü yaşamı alt geçitlerle oyulmuş oldu. Kent yaşamını parçaladı.Her belediye başkanı belli faaliyetlere anılır. Dalokay döner göbeklerle, Ali Dinçer tahsisli yolla. Melih Gökçek’de alt üst geçitler ve israf projeleri ile anılacak.
  • Bahsettiğimiz süre çok uzun; 23.5 yıllık bir yönetimden bahsediyoruz. Kente verilen hasar ve tahribatlar da çok fazla. Tüm bunları onarmak mümkün mü?
Cumhuriyet tarihinin dörtte biri kadar bir sürede Gökçek Ankarayı yönetti. 1923 ve 1938 yılları arasında yapılan cumhuriyetin tüm olumlu değerlerini hedef aldı. Şimdi tüm bu tahribatı bize ve muhalefet partisine yıkmaya çalışıyorlar. Ben bu tahribatın onarılacağını düşünüyorum her şeye rağmen. Bazı tahribatlar rahatlıkla onarılacak, bazıları da süreç içerisinde iyi bir planlama süreci, bilim ve akılla yeniden koordine edilecektir. İyi bir planlama, güçlü bir irade ve radikal bir yaklaşımla ancak çözülebileceği düşünüyorum tüm bunların.
Kıta Avrupası’nda, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm yapılar , şehirler yerle bir oldu. Bunların bütün dökümanları ve bilgilerini topladılar ve yeniden inşa ettiler, sanki o bölge bir savaş yaşamamış gibi. Biz de Kıta Avrupası gibi Ankara’yı yeniden onaracağız. Atatürk Orman Çiftliği’nin kurulduğu şekliyle cumhuriyetin özgürlükçü değerlerinin kurucu mekanı olarak yaşamına devam edeceği bir sürece doğru gidebileceğini öngörüyoruz mesela. İlk önce kent merkezlerinin onarılmasından başlamak gerekli. Çünkü kentsel yaşam kalitesinin arttırılması kent merkezlerinin gelişmişliğe ortaya çıkıyor.
Kızılay, 1950’lerin sonu
Fotoğraf: Antoloji Ankara
Cumhuriyetin ilk toplu konutu Saraçoğlu Mahallesi mesela bu konuda çok önemli bir potansiyel sunuyor bize Kızılay kent merkezin canlandırılması, kamusal kullanımla hayata katılması açısından. Maltepe Havagazı Fabrikası yerleşkesi bir teknoloji merkezi olarak yeniden inşa edilebilir. Mesela inanılmaz bir endüstri dört sıfır için teknoloji araştırma geliştirme merkezi olabilir. Saraçoğlu Mahallesi bir kültürel çekim merkezi, sosyalleşme alanı olabilir. Atatürk Bulvarı üzerindeki her bir yapının potansiyeli Türkiye’nin kültürel ve tarihsel ve turizm potansiyelini içerisinde barındırıyor. Ankara’nın kendisi cumhuriyetin kuruluşu, başkentin şekillenişiyle dünyayla doğal iletişimi kurmuş vaziyetteydi. Bir çok Türkçe konuşan Alman, İtalyan, Avusturyalı, İsviçreli mimarların eseri var bugün Ankara’da. Bir Roma, Bizans, Selçuklu Osmanlı dönemi var bu kentte. Ankara’nın altında katman katman bir tarih yatıyor. Bu inanılmaz bir potansiyel. Ankaranın bu çok kültürlü yapısallığını ortaya çıkartmak lazım.
  • Bu tarihten koparıldı kent galiba. İnsanlar Ankara’nın tarihsel yönünü iyice unuttular çünkü artık.
Evet çünkü görünmez hale getirdiler. Oysa Ankara’nın altında inanılmaz bir tarih var. katman katman bir kültür var bu kentin altında. Jülien Sütunu’nu, Roma Hamamı’nı kapatıyor mesela, görünmez hale getiriyor. Yaşamımızın içerisinde hissedemiyoruz tarihi.
Dikmen Vadisi, 1980’ler
Fotoğraf: Antoloji Ankara
Gökçek döneminde kaybettiğimiz birçok değerlerden biri de yeşil alan ve vadilerimiz. İmrahor Vadisi, Dikmen Vadisi… Buralar için henüz yol yakınken yapılan uygulamalardan dönülebilir. Ankara’nın nefes koridorları, doğal yaşam alanları ve parkurları olabilirler. Bunların hepsine yeniden hayat verebiliriz. Bir çok insan geriye ne kaldı diyor; geriye yeniden ideallerimizi hayata geçireceğimiz bir yapım sürecinin nasıl olacağına dair bilgi birikimimiz ve umutlarımız, bu kente karşı beslediğimiz sevgi kaldı. Bu da bütün tahribatları onaracak gücü bize bahşediyor. Kötüyü gösterdi tüm bu yıllar ama iyisi ve güzelini anlatabiliriz.
Ankara’nın her bir metrekaresinde Cumhuriyet ideolojisinin mekansal izleri var. Mustafa Kemal Atatürk’ün mekansal idealleri, sokakta ayak izleri var. Ben insanların Ankara’yı sahipleneceğine ve onun yeniden modern bir başkent, ilerlemiş bir Dünya kenti olması için elini taşın altına koyacağına sonuna kadar inanıyorum. Tıpkı AOÇ mücadelesinde olduğu gibi. Kaldırımda yürürken, Güvenpark’ta otururken bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal’in bakış açısının, izlerinin bu kentte olduğunu anlatabilirsek, bugün varlığımızın ana mekanı , bizi biz yapan hikayemizin yazıldığı yer olduğunu içtenlikle anlatabilirsek herkesin buna destek vereceğine inanıyorum.
  • Gökçek’in gidişiyle sağ cenahta çeşitli beklentiler oluştu. Örneğin artık çatışmacı bir belediye başkanı görmeyeceğimiz ve çeşitli talanların artık yaşanmayacağı yönünde bir beklenti. 15 yıllık AKP iktidarının, 23 yıl süren Gökçek yönetiminden sonra bir şeyleri değiştirmesi mümkün mü sizce?
Tüm bu tahribatı gökçek tek başına yapmadı, Gökçek AKP’nin simge temsilcisi, bunu unutmamak lazım. Gökçek, insanların kafasında AKP politikalarını net olarak uygulayan aşırı bir şahıstı. Yeni gelenler onun kadar yüzgöz olmadan yine AKP politikalarını hayata geçirecekler. Görüntüsel uygulamalarla, cila çekerek, mış gibi yapacaklar. Dolayısıyla Ankara’nın tahribatlarını onaracaklarını düşünmüyorum. Öyle bir bakış açıları yok.
Cumhuriyetin bir hikayesi var.Bu hikaye hepimizin hikayesi ve çok güçlü öyle çakma değil. Bunu yok etmeye çalıştılar, yeni bir hikaye yazmak istediler ama bunu beceremediler. Şimdi de Cumhuriyeti ve bizim özgürlük hikayemizi çalmaya çalışıyorlar. Mış gibi yapıyorlar, Atatürk’ü seviyormuş gibi, Cumhuriyetçiymiş gibi. Bunların hiçbiri sahici değil. Hikayemizi çalmaya çalışıyorlar ama bunu başarmayacaklar. Gerçek bir mücadele vermeden iz bırakamazsınız. İstedikleri kadar silmeye çalışsınlar, belleklerde öylesine yer eden bir hikaye ki bu her türlü iz o hikayenin bir parçasıdır, albümlerdeki resimler gibidir, unutmanıza izin vermez. Bir okula gidiyorsunuz sizi bir büst karşılıyor, bunu silemezsiniz. Bir sınıfa giriyorsunuz, sizi bir bayrak karşılıyor, o bayrak cumhuriyetin bağımsızlık simgesi, bunları değiştiremezsiniz. Bizler sadece cumhuriyeti savunmayacağız, cumhuriyeti Atatürk’ün de dediği gibi muasır medeniyetler seviyesine çıkaracağız.
Dördüncü Sanayi Devrimi’ne geldik artık; yapay zeka dönemi.Mustafa Kemal Atatürk sanayi devrimleri içerisinde, 2.sanayi devriminin rüzgarını yakalamış ve ülkeye çığır atlatmıştır.Bugün ondan sonra hiçbir iktidar, ne üçüncü sanayi devrimi, ne de dördüncü sanayi devriminin rüzgarıyla ülkeye çığır atlatacak bir politikayı hayata geçirememiştir. Yani AKP’nin bir gelecek hikayesi yok.Toplumun ihtiyacı ise gelecek kurgusunda. Onun içinde geçmişi bize gelecek gibi sunmaya çalışıyorlar. Gelişmiş ülkelerin hepsi 3 yaşından itibaren çocuklara kod yazılımı eğitimi veriyor, peki bizim hükümetimiz ne yapıyor? Bilimi müfredattan kaldırıyor.Eğitimi dinselleştiriyor. Bu işler öyle Elon Musk’ı çağırarak olmuyor. Çocuklara bilim, teknoloji dersi vereceksiniz ama bizimkiler çocuklara din dersi veriyor. Herkes Mars’a giderken bizimkiler herhalde cami avlusunda kalacaklar. Bu iktidar tüm bunları aşmadan Ankara’yı düzeltebilir mi? Bunu yapabilecek irade çağdaş ve bilimsel bir bakış açısıyla bunu yapabilir. Yapabilecekleri en iyi şey, eğer ülkelerini seviyorlarsa istifa edip gitmeleri olacaktır.
  • Önümüzde erken ya da değil bir yerel seçim olacak, seçimle ilgili düşünceleriniz neler?
2019 çok uzun bir süre. Ben bir yerel seçim olabileceğinden bile kaygılıyım. Toplumun temel sistematiğini bozdular çünkü. YSK’yı kendilerine bağladılar, hatta atama usulü yerel yöneticilerden bahsediliyor. Bütün rejim alt üst olurken ,sadece yerel seçime odaklanmayı doğru bulmuyorum. 1.5, 2 yıl Türkiye için çok uzun bir süre, rejim değiştirilir, her gün yaşantımızdan bir kazanım kopartılırken, hedefi 2019’a kilitlemek pek doğru değil. Zamanında refleks gösterilmez, refleksler 2019’a ertelenirse, o zamana elimizde pek bir şey kalmayabilir.
Bir yerel seçim kurgusu olacak şekliyle düşünürsek, AKP’nin “değişim” kısmının, Cumhuriyet ve Atatürk konusundaki takiyye kısmının ben bir miktar daha birlikte hareket ettikleri MHP tabanının kaçak kısımlarını tekrar kazanmak için yaptıklarını düşünüyorum. Yani sizi bizi değil, yüzde 1,2 oy için bunu yapıyorlar. Daha yıpranmamış adaylarla seçime gideceklerdir. Ne olursa olsun, bu süreç içerisinde başkanlık sisteminin ne kadar kötü bir şey olduğunu toplum anlayacak. Şu an biz bir belediye başkanı var mı yok mu anlayamıyoruz. Gökçek gitti, Cumhurbaşkanı geldi. Dolayısıyla seçime doğru giderken başkanlık sistemi çok yıpranacak.
AKP’nin ben bir seçimle gideceğine maalesef inanmıyorum. Ya iktidar olacaklar, ya da yok olacaklar, bu yüzden de her yolu deneyeceklerdir. Burada her 29 Ekim’de, 10 Kasım’da ortaya çıkan enerjiyi canlı tutmak gerektiğini düşünüyorum ben.
Şimdi biz Melih Gökçek’in 23.5 yıllık yönetimini ortaya döken bir hasar tespit raporu hazırlıyoruz. 1994-2017’ye zaman çizelgesi hazırlıyoruz, ülke gündemi yerel gündem ve kent gündemini üst üste çakıştırınca ,burada da gördüğümüz şey kriz dönemlerinin hep seçimle aşılmaya çalışıldığı. Bu nedenle 2018’de üç seçim birden olma ihtimali yüksek. Yerel seçimler, genel seçimler ve başkanlık seçimleri. Şu anda bu üç seçime hazırlanacak bir yapının mutfağını örüyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu ülkeyi sevdikleri için değil, partilerinin yıpranmaması için yapıyorlar. Ancak hiçbir ülke sevilmeden yönetilemez, hele bu ülke Türkiye ise bu daha zor hale geliyor. 2018 çok şeylere gebe…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder