Umudun Eksik Olmadığı Topraklar: Ankara'nın Yaralarını Sarmak



Tezcan Karakuş Candan [1]

"Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği "
Antonio Gramsci
 
Ömrümüzün en güzel zamanları ile kentimizin en güzel anlarının alınıp götürüldüğü bir noktada, yılların ve mücadelenin her geçen gün büyüttüğü bu kente ait sevgiyle başlamak istedim gidenlerin ardından yazılacaklara... Onca kötülük arasından ne çıkartabiliriz geleceğe dair. Onca kırgınlık, yürek acısı, kimi zaman çaresizlik, kimi zaman yetişememek. Elinizden kayıp gitmesi gözünüzün nurunun, dokunmaya kıyamadığınızın... Öyle zordu ki geçen yılların yüreğimizdeki, aklımızdaki açtığı acıların iyileşmesi... Şimdi o gidince hesapsızca, geçti mi acılar, dindi mi sızılar? Yok geçmedi daha... Hesap verene kadar da geçmeyecek belli ki…

Bir kez daha çiçekler açmayacağını bilmek çorak topraklarda yeşerttiğiniz ağaçların, öylesine zordur ki... İnsanın canı nasıl acır bilir misiniz? Kesilen her bir ağaçta, kimin diktiğini düşünmek, ne için diktiğini düşünmek, kime emanet ettiğini düşünmek öylesine zordur ki... Yere düşmüştü, bedeninde çiçekleri vardı. Çiçeklerinin üzerine betonlar dökülmüştü. Yürürken çığlıklarını duydum, kulaklarım yandı, avuç içlerim terledi, soluk alış verişlerim hızlandı. Oradaydım onca ay gizli saklı inşa edilen Kaçak Saray’ın inşaat alanında. Mahkeme heyeti ile birlikte gittiğimiz bilirkişi keşfinde, beton, beton her yer beton… Anneannem 'bir ağacın dalını sakın ola ki kırma incinir' derdi. Binlerce ağacın kökünü söktüler bedenini parçaladılar, Atatürk Orman Çiftliği'nin kalbine iki hançer sapladılar. Acısı geçer mi? Durdukça öyle hançerler orada acısı dinmeyecek toprağın biliyorum. Onca acının ve zorbalığın içerisinde bırakmadıysak bu kenti savunmayı, incinen yerlerimizi onarıp döndüysek yaşama, sevgidendi...


Ve sonra neden oldu nasıl oldu bilemedim, sabahın kör karanlığında bir ses çağırdı bizi ve biz oradaydık. Dalında meyvesi, önünde bedenini parçalamaya gelen iş makinaları vardı. Ve biz iki başımıza ben ve Ali Hakkan o iş makinasının önünde taburede otururken bulduk kendimizi. Bizi o koca makinaların karşısında tabureye oturtan şey bu kente duyulan sevgiydi. Sonra hiç bir şey düşünmeden, onca kuşatılmışlığı yararak, başına ne geleceğini, arkandan kimin geleceğini bir an bile düşünmeden koşarak gitmek ve sarılmak bir ağaca, bırakmamak, dalında meyvesi vardı diye haykırmak... Kim dikmişti bilmiyorum, ne önemi vardı zaten kimin diktiğinin, ODTÜ'de dalında meyvesiyle, bir ağaca sarılmak bedenleri siper etmek sevgidendi.

Devrimin Başkentinden...

Ankara'nın nesini seviyorsunuz diyen bir dolu insana inat sevilesi bir kent Ankara... Ben her bir metrekaresi için mücadele ederken, bu kenti ve hikâyesini daha çok sevdim. Emeğin sevgiye, inancın mücadeleye, öfkenin kararlılığa, bilimin tekniğe dönüştüğü, umudun eksik olmadığı bu kenti sevmeden mücadele etmek zordur. İşte tam da o günlerde keşfettim, mücadele çocuk büyütmeye benzer karşılıksız emek koşulsuz sevgi ister demeyi... İşte ben o yüzden aşkla sevdiğim bu kentin haraplığına, tahribine, yaralarına nasıl merhem olmak gerek onu yazayım istedim. "Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği" ile Ankara’nın 23.5 yıl mücadele sürecinde bizi ayakta tutan şey, gelecek güzel günler için kurduğumuz düşlerdi. Bu düşler ki gerçekleşebilirdi, bunu Ulucanlar Cezaevi’nin müze olma sürecinde, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün restore edilerek hayata katılmasında deneyimlemiştik. Sonra harap edilen Ankara için düşler kurmayı hiç bırakmadık. Telafisi mümkün olmayan yaralar açılsa da, Ankara bu ülkenin başkenti olarak yeniden yol gösterici olacak. Bunu aklımızdan ve yüreğimizden çıkartmadan Ankara’nın yaralarını sarmak fikri şimdi artık hep gündemimizde olmalı. Umudun eksik olmadığı bu topraklarda milli mücadelenin merkezi için gelecek düşleri, aklın kötümserliğinde imkânsız gibi görünse de, iradenin iyimserliğinde, “gerçekçi olup imkânsızı istemek” kararlılığı ile devrimin Başkentinden Başkentin devrimine bulvarlar açılabilir. İnançla, kararlılıkla, bilimle , sevgiyle, cesaretle...



Bizim payımıza düşen
Melih Gökçek referandum sürecinde, göğsünü gere gere savunduğu başkanlık sisteminin getirdiği makûs talihini yenemedi. "Emir demiri keser" diyerek 28 Ekim 2017 tarihinde istifa ettirildi. Elbet bir gün gidecekti, ama öyle hesapsızca olmadı. Elbet bir gün hesap verecek o günler de çok uzak değil, birlikte göreceğiz... Umudun eksik olmadığı bu topraklar ve düşlerimiz bize bu cesareti veriyor.

Gökçek giderken notlar düşüldü. Bu kente verdiği en temel hasarlar yazıldı. Geçmişimizde belleğimizde, verdiği tahribatlar yargı önünde hesap vereceği güne kadar daha da çok konuşulacak, yüreğimiz soğumayacak. Ancak şunu söylemeliyim ki, 23.5 yıl boyunca Melih Gökçek’in bitmez tükenmez saldırıları karşısında bir kentin neden sevilmesi gerektiğini, neden savunulması gerektiğini ve nasıl yaralarının sarılması gerektiğini, gençliğimize mal olsa da imbik imbik biriktirdik dostlarımızla… Bu da bizim yanımıza düşen tarafı olsun diyelim…

Ankara, Anadolu'nun aynası, Anadolu'nun aydınlanmasıdır.

Ankara sevgisi şimdi gerçek yerini bulmalı herkesin gönlünde. Sokaklarında Mustafa Kemal Atatürk'ün dolaştığı, meydanlarında milli mücadelenin zaferlerinin alkışlandığı, katman katman kültür bulunan bu kentin her sokağında bizi biz yapan değerler, bize bizi, bize Cumhuriyeti hatırlatır. Kaynağında emek vardır, sevgi vardır, kararlılık vardır, mücadele vardır, hoşgörü vardır. Coğrafyasında, dağı vardır, doğası vardır, ormanı vardır, vadisi vardır, gölü vardır, nehiri vardır. Kültüründe Roma vardır, Hitit vardır, Frig vardır, Galat vardır, Selçuklu vardır, Osmanlı vardır, Ahilik vardır. Bütün kültürler Cumhuriyetle harmanlanır Ankara’da. Bu çok kültürlü yapısı ile Ankara, Anadolu'nun aynası, Anadolu'nun aydınlanmasıdır.

Cumhuriyetle birlikte 2. Sanayi Devriminin rüzgârını arkasına alarak bir ülkeye çığır atlatan ekonomik kalkınmanın kaynağıdır Ankara. Fabrikaları, hizmet yapıları kültür ve sanat mekânları, en köklü üniversiteleri ile bilimin geleceğin kentidir Ankara... Devrimin başkenti ülkenin belleği, mücadelenin, umudun direnişin kentidir Ankara.

Bizim güçlü hikâyemiz
Hiç görmediği tahribatları gördü, eksiltildi, yıkıldı. Ancak güçlü hikâyesi ile bize yol göstermeye devam edecek kararlılıkla. Ankara'nın hikâyesi bu ülkenin hikâyesidir. Mustafa Kemal'in hikâyesidir. Yokluktan varlığa geçişin, hiç umudu kesmemenin, savaştan çıkmış bir ülkenin yaralarının nasıl sarıldığının, çocuklarının nasıl korunduğunun, kentlerinin nasıl inşa edildiğinin, kültürünün nasıl zenginleştirildiğinin, sporunun nasıl çoğaltıldığının, yaşamının nasıl canlandırıldığının, bilimin nasıl geliştirildiğinin, kamusallığın nasıl yaygınlaştırıldığının kentidir. Varlığımızı borçlu olduğumuz bu hikâyenin farkında olarak hikâyenin kurucu mekanının yaralarına merhem olsun düşlerimiz.

Giden gitti geri gelmez demeyeceğiz elbette.

Ankara neredeyse bir savaş geçirdi çeyrek asır boyunca, tahribatlar, yıkımlar ağır. Giden gitti geri gelmez demeyeceğiz elbette. Savaşta yerle yeksan olan Kıta Avrupası yeniden nasıl inşa edildiyse, biz de bir bir inşaa edeceğiz yıkılanları. Her yeniden yapılan bina yaşamımızı şekillendirecek. Cumhuriyet’in Başkenti Ankara, yüzyılın projelerinin ev sahipliğine geleceğine adımlar atacak, dönüştürücü gücüyle…

Düşle başla...

Ankara’nın ve çağdaşlığın, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, dansın ve eğlencenin mekânı Baraj Gazinosu'nda dans edecek çocuklarımız yeniden. Zarafetiyle, sadeliği ile vakurluğuyla utandıracak yıkanları bir kez daha... Su Süzgeci; o şaheser, yeniden inşa edildiğinde, çocuklar fen bilgisi, fizik, kimya derslerini orada görecek. Dokunarak hissederek, suyun nasıl filtre edildiğini, nasıl temizlenerek evlerimize dağıtıldığını yaparak öğrenecekler. Etibank Binası; İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararla bir ülkenin sanayi atılımının ülkenin dört bir yanına nasıl yayıldığının, Türkiye’nin yer altı varlıklarından olan madenlerin, teknoloji ile birlikte nasıl geliştirildiğinin, üretimin ve dağıtımın nasıl şekillendiğini müzesi ile birlikte araştırma ve geliştirme merkezi olarak, bilim insanlarını, bilim yapmak isteyenleri ağırlayacak bünyesinde. Kumrular İkamet Sitesi nam-ı diğer Bayındırlık Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama; bir konut yerleşkesinden Türkiye'nin imar külliyatının nasıl yazıldığının tanık mekânı olarak, mimarlık şehircilik mühendislik öğrencilerini buluşturacak. Duayenlerle birlikte canlı tanıklıklarla, bayındır ve mevzuat müzesinde öğrenecekler, bu ülkenin imarını. Marmara Köşkü; kurucusunu yıllarca halkıyla buluşturan mütevazı mekân. Yeniden inşa edildiğinde, konserlere ev sahipliğiyle, müziğin tınısını Atatürk Orman Çiftliği'yle buluşturacak. Mütevazılığı yeniden öğretecek bu mekân, büyüklüğün bilimde sanatta olduğunu ve ruhlara işlendikçe yayılıp gelişeceğini, bitip tükenmeden anlatacak, çorak toprakları yeşertme fikri gibi. İller Bankası; modern kent planlamasının Anadolu’ya yayılmasının üretim mekânı, İller Bankası Ankara kadar diğer iller aynı zamanda. Duvarlarına sinmiş ozalitler, paftalar, grafozlar, kentlerin geleceği, hayatlar umutlar yol gösterecek. Anadolu'nun en ücra köşesine uzanan kentsel politikalar rehberimiz olacak... Türkiye’nin kentlerinin plan bankası, müzesi belleği olarak, kendisini yok eden devasa yapının yanında hoşgörü abidesi olarak, kentlerde birlikte yaşamının önemini vurgulayacak. EGO Hangarları; nasıl güzel kültür sanat atölyeleri olurdu, Atatürk Kültür Merkezi alanlarının yanı başında, Atatürk Orman Çiftliği ile Gençlik Parkı'nın kucaklaştığı noktada. AOÇ'de işçi Memur Lojmanları; yeniden inşa edildiğinde, bir kentin sağlıklı gıdaya ulaşmasında nasıl bir kolektif üretimin, birlikte yaşamın inşa edildiğinin toprakla insanın hemhal olduğunun mekânları olarak, toprağı işleyenin, AOÇ fikrini geliştirenlerin, öğrenme üretme ve paylaşım mekânları olacak. Hayvanat Bahçesi alanı; metal yığını oyuncaklarından arındırıldığında, yine çocukların bilimi tekniği doğayı yaşamı deneyimleyerek öğreneceği, yaparak öğrenme mekânı olarak çocukları bağrına basacak. Ankara Çayı’nın kenarında suyla buluşacağız, çocuklarımız ağaçlarından meyveler toplayacaklar, bir bitkinin nasıl yetiştiğini görecekler, toprağa dokunacaklar, ata binecekler, ormanda koşacaklar. AVM'ye değil AOÇ’ye gidecekler... AOÇ'nin bağrındaki saplı hançer; ya kimsesiz, ıssız, ağaçların ve rüzgârın gece çığlıkları arasında ihanetiyle eriyecek ya da demokrasinin ve zorbalığın simgesel anıtı olarak gelecek kuşaklara öğrenme mekânı olacak bir daha yaşanmasın diye. Maltepe Havagazı Yerleşkesi; 2. Sanayi Devriminin atılımıyla hayat bulurken, yeniden inşa edildiğinde, kentin merkezinde, 4. Sanayi Devriminde yapay zekâ teknolojisinin geliştirilmesine ev sahipliği yapan araştırma geliştirme işleviyle, geleceğin genç ufuklarının Mars’a gidiş rotalarının geliştirilmesini üstlenecek, teknoloji müzesi ve araştırma geliştirme merkezi işleviyle...


Düşle, Aşkla, Ankara...

Düşler için şimdilik engel yok. O zaman devam edelim aşkla düşlemeyi Ankara'yı... Tahrip olmuş kentleri yeniden onarmanın mekânı öncelikle kent merkezleridir. Bir kentin yaşam kalitesinin okunabildiği yegâne mekânlardır, kent merkezleri. Ankara yıllara uzanan, ancak 23.5 yıl boyunca kesintisiz sürdürülen tahribatlarla kent merkezlerini yitirdi. Kızılay ve Ulus çekim merkezi olmaktan uzaklaştı. Eğlence mekânları kapandı, sinemalar kapandı, konutlar taşındı, insanlar terk etti birer birer, uğramaz oldu işi olmayınca. Sonra dükkânların kapılarına kilitler vuruldu, AVM’ler açıldıkça arka arkaya. Dünyaca tanınmış markalar terk ettiler merkezleri, AVM’lerde sıraya girdiler yer kapmak için… Sonra esnaf kilit vurdu kapılarına, daha da kapanıyor dükkânlar. Kent merkezi varsılla yoksulun ayrıştığı, buluşamadığı mekâna döndü. Tarihi Kent Merkezi Ulus ve Cumhuriyet’in modern kentleşmesinin merkezi Kızılay bir yerden bir yere gitmenin aktarma alanlarına dönüştü. Ankara’da gündüz 2 milyonu aşan nüfusu ile ilk onarımların kent merkezlerinden başlaması kaçınılmaz. Bu nedenle Ulus ve Kızılay; düşle aşkla başlanacak ilk onarım duraklarıdır.

Nasıl bir kültürler katmanıdır, Ulus; her dönem kendisini öyle güzel ifade eder ki inanamazsınız. Bir senfoni gibidir Ulus, üstü ne kadar değerli ise altı da o kadar değerlidir. Altı da üstüde de katman katman hissedilmeyi bekliyor. Düş bu ya bizden kurması… Roma yolundan yürüyerek çıkacağız Ulus Meydanı'na, Ulus'un yeniden inşasının bellek mekânına...  Bütün dünya, eşsiz Augustus Tapınağı ile Hacı Bayram Camisinin hoşgörüsünde öğrenecek dinler tarihini, geçmişini geleceğini bir kez daha... Kazılar yapılacak hemen yanı başında, Frig Kalesi çıkacak ortaya... O ne muhteşem bir kale, Ankara Kalesi'ne kardeş gelmiş ve biz iki kale arasında ruhumuzu dinlendiriyoruz, bir senfoni dinliyoruz kaleden kaleye. Düşlemesi bile güzel. Öyle gizli saklı görünmez olmayacak Roma Hamamı, Ankara’nın geleceğine değer katarken, bütün Dünya Ankara'ya akacak ve biz Ankara Kalesi'nin eteğinde, Antik Roma Tiyatrosu'nda en güzel kıyafetlerimizle, tiyatro izlemeye, müzik dinlemeye gideceğiz. Kalenin burçlarında ilk fotoğraflarını çektirecekler evlenecek çiftler, uçurtmalar uçurulacak surlarında. Bentderesi’nden girip Kale’den çıkacağız, Kalenin gizemli tünellerinde bir bir kaybolacağız.

Ulus'tan Kızılay'a uzanan meydanlarda buluşacağız. Yayalaştırılmış, trafiği yavaşlatılmış Bulvar'da yürüyeceğiz. Kızılay ve Ulus'u boğazlayan "U" köprüsünü hep birlikte kaldıracağız. Sıhhiye'nin yeniden meydanlaşması Yenişehir Pazarı'nın ona yoldaş olmasıyla, Abdi İpekçi Parkı'ndan Kurtuluş, Parkı'na akacağız. Atatürk Bulvarı'nın yayalaştırılmış trafiğinde, Büyük Sinema'ya, Batı Sineması'na gideceğiz. Bir kentin merkezinde bir uçtan bir uca nasıl yürünür ayaklarımız yeniden tadacak. Yürürken tramvay geçecek yanımızdan yol verip devam edeceğiz yürümeye. Yüksel Palas yine eski günlerindeki gibi kafesinde sohbetlere ev sahipliği yapacak… Zafer Meydanı'nda Danıştay Parkı'nda kesilmesine izin vermediğimiz, Basketbolcu meslektaşımız Gülseren’in sarıldığı o ağaçların altında soluklanacağız. Bütün büfelerin, tabelaların kirliliği, kalkınca yol boyunca, Atatürk Bulvarı sadeleşerek kendi yüzüyle buluşacak. Modernizm Bulvar'da çiçek açacak. Binalar üzerindeki kaos biterken, her bina taşıdığı izi sunacak bize… Bulvar Palas; ne çok mücadele vermiştik yıkılmasın diye... Aynısını yaptık dediler, ama bir türlü ruhunu bulamadı o günden beri... Oysa ne güzel düğünlere ev sahipliği yapmıştı. Yine unutulmaz anlara imzalarını atacaklar genç çiftler, Güvenpark anıtında havuzun başında fotoğraf çektirecekler... Kentin merkezinde mutluluk kareleri görmeyeli ne kadar uzun zaman oldu demeyeceğiz. Kentin merkezine mutluluğun izi işlenecek...

Uzun yürüyüşler yapacağız sokaklarda, Gençlik Park'ında dondurma yemek için sıraya gireceğiz, kayığa binip sevgililerimizle kürek çekeceğiz. Paraşüt Kulesi'nden atlayacağız, 19 Mayıs Stadyumu'nda, Cebeci Stadyumunda endüstrileşmiş futbola inat mahalle takımlarını seyredeceğiz.

Ah Güvenpark
Güvenpark, ah Güvendiğimiz Park, Kızılay Meydanı'nın ortasında danslara, kemancılara kitap okuyanlara, koşturanlara ev sahipliği yapacak. İşten çıkıp koştur koştur evimize gitmeyeceğiz. Muhabbet edeceğiz iş çıkışı, akşam bir kahve içip dertleşeceğiz. Güvenpark’la Saraçoğlu Mahallesi’nin hasretliği bitecek, dolmuş duraklarından arındırılmış meydandan, yayalaştırılmış Kumrular Sokak'tan yürüyerek kent merkezinin, kültür, sanat, bilim, yaşam merkezi Saraçaoğlu Mahallesi ile kucaklaşacağız. 95. Caddede gramafon çalacak ve gençler dans edecekler asırlık çınarların altında. Bahçe duvarlarından, yürüyerek öğrenecek çocuklarımız fizikteki dengeyi. Ağacı, alleyi, peyzajı, modern ile klasiğin buluştuğu mimarlık mirasını, iklim klimatizasyonunu, Saraçoğlu Mahallesi’nde öğrenecekler. Sincapları kovalayacaklar, ağaçlara tırmanacaklar.

Ankara bir vadiler cenneti…

Ankara bir vadiler cenneti… Hiç hissettirilmedi bize, hep yapılaşmalarla, yıkımlarla, taş ocakları ile bakımsızlıkları ile geldi gündeme. Oysa nasıl güzeldir Ankara; Kıbrıs Köyü, İmrahor, Zir, Hacı Kadın, Dikmen Vadileri ile… Kıbrıs Köyü Vadisi, 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanından taş ocakları bir bir kaldırıldığında, vadide ki  120 çeşit bitki, üvez, fındık, üzüm, ceviz, ayva, Ankara armudu hepimizin yaşamına girecek bir bereketi yaratacak. Kanyonuyla, 20 metre yüksekliğindeki doğal mağaraları, şelaleleri gölcükleri endemik bitkileri, klasik dönem kalıntıları, Kadının Kayası, Bayındır Yaylası Tümülüsü ve Nekropolü ile Türkiye’nin her yanından doğa parkurları için gelecek insanlar Ankara’ya. Nasıl da tırmanmıştık kanyonlarına, Kıbrıs Köyü Vadisinin güzelliği yok edilmesin diye verdiğimiz mücadelede... Saatlerce yürüdüğümüz yamaçlarından inerek suyla buluştuğumuzda, "nasıl mahrum ediliriz bu güzelliklerden" diye, nasıl hayıflanmıştık. O gün aklımızın en güzel köşesine gelecek güzel düşler kentinde uygulamalı doğa tarihi müzesi olarak koyduk Kıbrıs Köyü Vadisi'ni.

Ankara iklimi ile kentsel tarım potansiyeli yüksek alanları ile kentte yaşayanlarının doğal gıda gereksinimi karşılayacak varlığa sahip. Arıcılığın sebze yetiştiriciliğinin ve hayvancılığın yapıldığı İmrahor Vadisi bir yandan kentsel tarım alanları için bulunmaz bir vaha iken, rüzgar koridoru, Eymir ve Mogan ile kurduğu ilişki ile, Ankara’nın nefes alanı olması düş değil, gerçekliğimiz zorunluluğumuz. Piknik alanları, doğal yaşam koridorları ile İmrahor Vadisi yanı başımızda olacak. Şimdi çevrilse de hukuksuz duvarlarla etrafı çok geç değil.

Ankara'da bir zamanlar denizin olduğunu bilmek bile güzel. Deniz getiremeyiz Ankara'ya ama Ankara ile suyun ilişkisini de yeniden düşlemek gerekli. Ankara'nın altından dereler çaylar akıyor. Kapatılmış dere ve çayların bir bölümünü açığa çıkartma düşü hiç de gerçekleşmeyecek gibi değil. Ankara'nın altından bir Venedik düşü çıkar mı açığa?... Çılgın ama imkansız bir düş değil..

Kuzey, güney bağlantısı bozulmamış dokusuyla demir yolu hattında bizi bekliyor. Ankara'nın en yüksek panoramik bakı noktası Çaldağı, Gölbaşı'nda bulunan yeraltı şehri, Atatürk Orman Çiftliği, askeri yeşil alanlar, Mamak Cezaevi, vadilerimiz, kültür varlıklarımız, göllerimiz, sularımız bu kentin gelecek potansiyelini bağrında barındırıyor. Üst ölçek, alt ölçek planlarla, genel ve lokal bütüncül politikaların ortak akılla şekillenmesi odaklanılması, üniversiteler kenti olan Ankara, ilklerin ve teklerin kenti olan Ankara için hiç de zor değil.

Büyüdükçe Ankara sınırları, kırla, kent girdikçe iç içe, hayaller de büyük ve kararlı olmalı, senaryolarda… Göller, ormanlar, dağlar, ovalar yeraltı suları, yeşil senaryolar beslemeli Ankara’yı. Ankara İlçelerinin potansiyeli kılcal damarlar gibi, akmalı Ankara’nın kalbine, beslemeli büyütmeli, zenginleştirmeli… Ankara yol göstermeli ilçelerine, kentlerine, ülkesine yeniden...

Büyük Düşünmek

Ne çok sinema var Ankara'da, kapatılmış hapsedilmiş... Her biri gün sayıyor yeniden hayata katılmak için. En başta da Büyük Sinema, şimdi Büyük Çarşı. Ankara’nın Atatürk Bulvarı’na değer katan, kültür katan, önemli yapılarından biriydi Büyük Sinema. 1550 kişiyi aynı anda toplayacak potansiyeli ile hala duruyor. Kentin merkezinde böylesine büyük bir potansiyeli yaşama döndürmek Kızılay için gerçekten devrim olur... Bir zamanlar CHP, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Güven Partisi kongrelerine ev sahipliği yapmış Büyük Sinema; localarında İsmet İnönü, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve yabancı devlet adamlarını ağırlamış. Zeki Müren, Münir Nurettin Selçuk, Mark Aryan, Sylvie Vatan, Johhny Hallday, Dizzy Gillespie, Pepino di Capri, Cem Karaca, Barış Manço Konserleri duvarlarında yankılanmış... Büyük Sinemayı, büyük bir kültür kongre merkezi olarak hayata döndürmek zor değil, sadece büyük düşünmek yeterli.

Devrimin Başkentinden, Başkentin Devrimine

Ankara için mücadele ederken, düşlerimiz ayakta tuttu bizi. Yazsak daha kitap olacak düş dolu, yüreğimiz, aklımız, beynimiz... Neoliberalizmle, siyasal islamın politikaları arasında sıkışmış tahrip edilmiş bir Başkentin yaralarını sarmak boynumuzun borcu olsun...

Başkent oluşunun 100. yılında; 100 sinema, 100 tiyatro, perdelerini açsa... 100 kütüphane, 100 Müze, 100 Kültür Merkezi, 100 Bilim Merkezi,100 yüzme havuzu, 100 spor tesisi toplumla buluşsa... Nasıl ki on yılda demir ağlarla örüldüyse Anayurt bir baştan bir başa, şimdi yerin altını örsek demir ağlarla, yüzüncü yılında Ankara’nın başkent oluşunun "yüz raylı hat" planlansa ve biz yerin üstünde, yürüsek kentin merkezinde...

Yüzler çoğaldıkça, Ankara çoğalacak, dünya yüzümüzü görmeye, yüz akımız Ankara’ya akacak... Devrimin Başkentinden, Başkentin Devrimine çığır açmak için Başkent oluşunun 100. yılında, gelecek 100 yılın Başkenti nasıl olmalı düşleri için herkes sıvamalı kolları şimdiden... Düşlerimize düşler karışmalı... Her düş gerçekleşmek için kurulur. Devrimcilik de tam böyle bir şeydir. Ankara'yı düşleyerek Başkentte devrim yapmak; onca tahribatın arkasından olmaz demeyelim.Şimdi umudun eksik olmadığı bu topraklarda Ankara'nın yaralarını sarmak devrimin Başkentinden, Başkentin devrimine yelken açmak ve demir atmak Angora'ya, Ankira'ya, bizim en büyük düşümüz olsun. Ankara için "Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği" vakti... Düşle... Aşkla... Başla...






[1] TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 43, 44.Dönem Yönetim Kurulu Başkanı,Bu Yazı Gökçek Dönemi Hasar Tespit Raporu Olan An KARA RAPOR da yayınlanmıştır.  

1 yorum: