Tezcan
Karakuş Candan
Memleketin zor günlerden
geçtiği herkesin bu süreçten nasıl çıkılacağına dair, her ortamda yol aradığı bir
süreçte, çıkış yollarının aslında bilinmez bulunmaz olmadığı ortadadır. Herkesin
bildiği, ifade ettiği ve hayatın dayattığı bir araya gelme zorunluluğu amalarla
başlayan kelimelerle biranda yok oluyor. Egolar, konum kapmalar, hırslar,
beklentiler, hiyerarşik diziliş, kişiselleştirme, kurumsal temsiliyetler,
yıpranmışlıklar, mış gibi yapmalar, birikmiş öfkeler, yüzleşme talepleri ve
uzadıkca uzayan gerekçeler…İşte aynı safta olupta yanyana gelemeyişlerin nedenleri.
Bulunduğumuz ortamlarla birlikte kendimiz. Hepimiz.
“Aklın
Kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği”
Antonio Gramsci’nin dediği
gibi “aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği” işte şimdi devreye
girmeli. Her birimiz kötümseriz, haksız mıyız? derseniz değiliz, ancak bizi
kurtaracak olanda bu kötümser ortamda, iradenin gücüyle iyimserliğimizi, umudu
korumakta. Kendimizle yüzleşerek karar vermekte. Eğer bir yüzleşme yapacaksak,
aynaya bakarak yüzleşeceğiz, kamusal alanlar yüzleşme alanları değil, yüz yüze
bakma alanlarımız olmalı. Korkumuzu aşacaksak, irademizle aşacağız. Öğrenilmiş
çaresizliği iradenin çelik gücüyle aşabiliriz. “Ben bir başıma ne yapabilirim
ki demeyelim. Hepimizin gündelik
hayatımızda işte, okulda, evde yapacağı, onlarca şey var. Hiçbir şey
yapamıyorsak zıplamak bile önemli bir harekettir, televizyonu kapatmak, saatlerce
gülmek, mum ışığında sohbet etmek, yeniden yaşamı keşfetmek, gölge oyunu yapmak
bile direniştir. Önce kendi kötümserliğimize direnelim.