Moskova’dan RTİB’in ve Nazım
Hikmet anma komitesinin düzenlediği Nazım Hikmet anmasından daha yeni döndüğümüz
günlerin hemen ertesinde büyük bir ustayı daha kaybettik. Nazım Hikmet’in
öğrencisi ressam İbrahim Balaban…
İbrahim Balaban (Yüzümde Nazım İzi Var, Güney Özkılınç kitabından) |
Bir dönem artık kapanıyor ve
yerleri doldurulmaz bir boşluk içerisinde kalıyor hayat. Dönemin temsilcileri
birbir giderken, canlı tanıklar artık yaşamımızın hafızalar kısmında yerini
alıyor. Rusya’da Mimarlık dergisinde yazdığı “Hayal Ediyorum” makalesinde, “mesleğim
gereği mimarlıkla aramızda kopmaz bir kan bağı var” demişti Nazım Hikmet. İster
şiir, ister resim, ister müzik, ister edebiyat yani sanatın her dalında her sanat eserinin
temelinde bir mimari düşünüş ve kompozisyon prensibi yatar derken mimarlığın
bütünlüklü ve yaşamın içerisindeki kültürel bağlarına dikkat çekiyordu büyük usta.
İbrahim Balaban ilk derslerini Bursa Cezaevin’de işte böyle bütünlüklü düşünen
bir ustadan Nazım Hikmet’ten almıştı. Demir parmaklıklar arasından sanatın yaşamı
nasıl özgürleştirdiğini, yıkılmaz, kesintisiz bir kültür ve köprülerin nasıl
inşa edilebileceğini orada öğrenmişti. İyi bir öğrenciydi İbrahim Balaban,
resimle birlikte sosyoloji ekonomi-politik ve felsefe dersleri de aldı Nazım Usta’dan.
Hayata bütüncül bakmanın gereğiydi bunlar, tıpkı mimarlık gibi hayatın her
şeyine dokunan, her şeyini sanatının içerisinde var eden. Nazım Hikmet Kemal
Tahir’e yazdığı mektubunda İbrahim Balaban için şunları yazmıştı.
“Ben burada bir ressam Yunus Emre
keşfettim. Köylü, orta köylü, köy mektebinde okumuş, on sene cezası var,
berberlik ediyor içerde. Ben resim yaparken başımdan ayrılmaz; nihayet bir gün
boya istedi, verdim ve ilk iş olarak aynada kendi resmini yaptı. İkinci portre
bir şaheserdi ve şimdi üç aydır şaheser portreler yapmakla meşgul. Bütün boyalarımı
ona verdim. Yaptığı resimleri Burhan Toprak’a yolladım. Müdeiumumi (savcı) de
ilgilendi. Sahici milletimle bir kere daha sahiden övündüm. Kabil olsa sana,
yaptığı portrelerden birini göndereceğim. Mânâ, ifade, kompozisyon, renk, hacim
falan filan bir harika. Şiir yazmaya, okumaya da dehşetli merakı var. Hayranım
köylüme...”[1]
“Mânâ, ifade, kompozisyon,
renk, hacim falan filan” mimarlığın kopmaz kavramları ne güzel dile gelmiş,İbrahim
Balaban’ın eserinin tarifinde. Mimarlıkla sanatın kopmaz kan bağları kurduğunun
resmidir, Nazım Hikmet ve onun öğrencisi İbrahim Balaban. Balaban bir köylü,
bir ressam, bir usta, Nazım’ın memleketimden insan manzaralarında köylü ressam
Ali’sidir. Göçüp giderken bu hayattan İbrahim Balaban ve biz dönmüşken memleket
hasreti ile yanan ve başka topraklarda uyuyan Nazım’ın Moskova’sından yine onun
iziyle karşıladı memleket bizi. Ve biz biterken bir dönem, giderken tanıkları,
sanatın bütüncül algısına inanan sanata
hasretliğimiz bitmeyecek. Işıklar içerisinde uyu İbrahim Balaban.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder