Hitler'in Kartal Yuvası: Faşizmin üstten bakma arzusunun yüksekliği ile insanlığa yaptığı alçaklığın mekânsal karşılığı

Her otoriter rejim, kendi ideolojisinin izlerini mekânsal olarak bırakmak ister. Bu nedenledir ki mimarlık hep çatışma alanı olmuştur. Mekânsal değişim ve dönüşümler iktidarın gelecekte yapacaklarının habercileridir.

Zorlu bir yolculuktu Hitler'in Nazi Karargâhının bulunduğu Obersalzberg bölgesine gidişimiz. Almanya’nın Berchestesgaden köyünün yukarısında Bavyera Alpleri'nin eteklerinde olan Obersalzberg'de, tarihin bir noktasında insanlığın katline karar verilen mekânsallığın ağırlığı altındayız. Hitler'in bu bölgeye ilk ziyareti 1923 yılında gerçekleşmiş. Sonrasında her yıl bu bölgeye giderek, bu güzel coğrafyayı dinlenme, yazma ve insanlığa yaşattığı kötülüğün üretim merkezinin mekânı haline getirmiş. 1933 yılında iktidara gelen Hitler, bu bölgedeki arazileri evleri ve villaları tek tek elde etmiş. Anlaşılan 1933 yılında faşizmin mekânsallığı da bugünlerde çok revaçta olan yerinden etme ve ele geçirmenin bir başka adı kentsel dönüşüm süreci ile başlamış o tarihlerde de…
Bavyera Alpleri ve etekleri 











Hitler’e duyulan öfkenin gözlerdeki ifadesi, insanlığın geleceğinin sigortası

Zorla ele geçirilen Obersalzberg’de kurulan Nazi Kompleksi, 1933 ile 1945 yılları arasında faşizmin ana üstlerinden birisi olmuş. Bu ana karargâhta Hitler için bir saray yavrusu ev , yakın çalışma arkadaşları için konutlar, askeri kışla, tünel ve bunker kompleksleri ve Almanca “Kehlsteinhaus”, İngilizce "Eagle's Nest”, bizim dilimizde "Kartal Yuvası" olan dağ evi inşa edilmiş. 

Faşizmin yıkıcılığında, savaş ve kitlesel cinayetler için planlara bu eşsiz coğrafyada karar verilmiş. Gerçekten ağır bir coğrafyadayız. İnsanlığın kaldıramadığı bu ağırlığı geçmiş ve gelecek arasında deneyimlerken, ruhlarımıza dokunan rüzgârla şimdiye dönerek yolumuzu kaybettiğimizi fark ediyoruz. Hitler'in Kartal Yuvası’na gitme kararlılığımızı, yolda kaybolmamız bile durduramayacaktı. Alplerin eteklerinde kaybolmak ve Hitler'in Kartal Yuvası'na nereden gideceğimizi sorduğumuz Alman yaşlı kadının gözlerindeki öfkeye tanık olmak , işte hiç unutmayacağımız bir an. Hitler’e duyulan öfkenin o gözlerdeki ifadesi, insanlığın geleceğinin sigortası aynı zamanda. Tarihin ve acının farkında olan bir toplumun duyarlılığının aynası gözleriymiş. Öfkeyle baksa da biz öğrendik “ne işiniz var orada” diyen gözlerin sessiz ifadesini.

Faşizmin cinnet geçirmiş hâlinin mekânsal karşılığı

Zamanımızın kısıtlılığı nedeni ile   Obersalzberg bölgesindeki dokümantsayon merkezinde faşizmin tarihinin ana karargâhını gezmeyi bir yana bırakarak Hitler'in Kartal Yuvası’na gitmek için saat 16.00 da olan son otobüse yetişme telaşına girdik. Belli bir noktaya kadar araçla gidebiliyorsunuz sonrasında aracınızı park ederek kişi başı 16 euro ödeyerek bu otobüslerle 20 dakikalık bir yolculuk yapıyorsunuz. Dağa tırmanan bu yol 700 metre çıkacak şekilde 5 tünel geçerek yapılmış. Yüksekliğe çıkarken aşağıya bakmamaya özen gösteriyoruz. 

Yükseklik ve alçaklık arasındaki bu yol, mühendislik harikası olarak nitelendiriliyor. Dört metre genişliğinde, katı kaya patlatma tekniği ile yapılmış yolun dünyada benzeri yokmuş. 6.5 km uzunluğu olan yolun sonuna ulaştığımızda özel motor ve frenlerle donatılmış bu dağ otobüsleri park ediyor. Otobüsten iniyoruz ve tam 124 metre uzunluğunda dağın içine doğru açılmış tünelden geçiyoruz.Tünelin bitim noktasında bizi 124 metre yüksekliğe çıkartacak asansörle 41 saniyede 35 kat yüksekliğe çıkıyoruz. Altın ve gümüş süslemelerle yapılan bu asansör de dönemin teknoloji harikası olarak nitelendiriliyor. Tüneli geçip asansörden çıkıp 1834 metre yükseklikte bulunan Hitler'in Kartal Yuvası’na ulaşıyoruz. 

Faşizmin güç sembolü olarak tasarlanmış bu yapı aslında faşizmin cinnet geçirmiş hâlini simgeliyor. Faşizmin üstten bakma arzusunun yüksekliği ile insanlığa yaptığı alçaklığın mekânsal karşılığının ifadesi hâline gelen bu yer seçimi, megolaman bir ideolojinin her şeyi elinde tutma , tüm insanlığa ve doğaya  meydan okuma cüretinin de karşılığı aynı zamanda. Açık havada görüş uzaklığı 200 km‘ye kadar çıkan bu zirve noktada, 360 derece her şeyi kontrol etme arzusu ile her şey sizden aşağıda…

Hitler'in Kartal Yuvası 














Her otoriter rejim, kendi ideolojisinin izlerini mekânsal olarak bırakmak ister.

O yıllarda Hitler'in megaloman ideolojisini tasarlayan mimarlar olduğu kadar, Hitler’e hizmet etmemek için faşizmin ağır baskısı altında ülkelerini terk etmek zorunda kalan, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin özgürlükçü bakışını bugüne taşıyan eserlere imza atan mimarlar da vardı.

Her otoriter rejim, kendi ideolojisinin izlerini mekânsal olarak bırakmak ister. Bu nedenledir ki mimarlık hep çatışma alanı olmuştur. Mekânsal değişim ve dönüşümler iktidarın gelecekte yapacaklarının habercileridir. Bina deyip, kent deyip geçmemek lazım, her şey önce orada ete kemiğe bürünüyor. Ondandır, ilk feryat figan karşı sesler, her hal ve koşul altında mimarlık ortamından çıkıyor. 

Kartal Yuvası Girişi
Faşizmin otoriter ve insanlık düşmanı ideolojisinin simgeselleştiği Hitler'in Kartal Yuvası da ideoloji ve mekân ilişkisinin somut göstergesi. 1938 yılının sonunda tamamlanan bu yapı 1939 ‘da Hitlerin 50'inci yaş gününde kendisine hediye edilmiş. Dağda kartal yuvası yapma fikri, Hitler’in özel sekreteri ve şoförü Martin Bormann tarafından ortaya atılmış. Yapının mimari projesi Roderich Fick’e ait olsa da tasarımının büyük bir bölümü Hitler tarafından yapılmış. 

Roderich Fick, Hitler'in mimarı. Naziler için güvenli binalar, Obersalzberg’deki kışlaları ve SS kışlalarını tasarladı aynı zamanda. O yıllarda Hitler'in megaloman ideolojisini tasarlayan mimarlar olduğu kadar, Hitler’e hizmet etmemek için faşizmin ağır baskısı altında ülkelerini terk etmek zorunda kalan, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin özgürlükçü bakışını bugüne taşıyan eserlere imza atan mimarlar da vardı. Başkent Ankara bu mimarların eserleri ile şekillendi. Biat ve isyan aynı topraklarda bir kez daha boy vermişti, faşizm karşısında. Kim bilir şimdilerde Ankara’da o dönemde yapılmış binaların yıkım tehditi altında olmasının nedeni belki de budur. Faşizme, otoriteye, baskıya, işkenceye hizmet etmeyen mimarlara duyulan öfkenin mekâna duyulan öfkeye dönüşmesi belki de bundandır.
Kartal Yuvası Planı 
13 ayda tamamlanan yapıda günde 3500 işçi çalışmış. Devlet bütçesinden yaklaşık 34 milyon mark harcanmış. İnşaatın yapımı sürecinde 10 işçi hayatını kaybetmiş. 5 işçi toprak kayması nedeniyle ölmüş. Temeline insan kanı, işçi kanı karışmış her yapı gibi sahibine huzur getirmediği ortada. Obersalzberg’de, savaş ve kitlesel kıyımların karar verildiği yerleşkenin bir parçası olarak yapılan bu yapıda Hitlerle birlikte Eva Braun, Dr.Gobbels, Himmler, Ribbentrop ve Speer gibi faşizmin eli kanlılarının izleri de var. 

1945 yılında müttefik güçlerinin bombalamasından kurtulan nadir yapılardan olan Kartal Yuvası, 1952 yılından itibaren restorana dönüştürülmüş ve halka açılmış. Orada insanlar gerçekten yemek yiyebiliyorlar mı bilemiyorum. Yada yerin göğün hâkimi olduğunu ifade edercesine insanlığa, doğaya, hukuka, insan haklarına meydan okumanın simgesi olan bu yapıyı inşa eden Hitler, açık havada 200 km görüş açısıyla her şeyi kontrol etmek isteyen Hitler,ne kadar yükseklere çıkarsa çıksın insanlığa karşı yaptığı alçaklığın unutulmayacağını da görebiliyor muydu?


Tarihe tanıklık edilerek, insanlığın katline karar verilen o yükseklikte, bir an evvel insanlığın arasına dönme arzusu ağır basıyor bende. Ruhum faşizmin ağırlığını kaldıramıyor “büyük insanlık” gibi. Yükseklere çıkmak, doğaya insanlığa, hukuka, tarihe meydan okuyarak yapı inşa etmek, tarihin her döneminde var. Bazen uzaklarda bazen çok yakında.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder