Karşılaşmaların mekânıdır kent, koyu sohbetlerin, geçmişe yolculuğun,
nefes almanın selamlaşmanın, insanlaşmanın mekânıdır. Geçmişinizle, tarihinizle
değerlerinizle, her köşede biriktirdiğiniz anılarınızla, bıraktığınız izlerle
en çok da hatırlamanın mekânıdır kent. Yaşadıklarınızın izleri bir bir
silinmişse mekânlardan, sokaklardan, yapılardan, meydanlardan, belleksiz bir
kentle, geçmişsiz bir hayatla karşı karşıyasınızdır. O zaman sadece
zihinlerinizde kalanlar, yazılanlar hatırlatır yaşanmışlıkları ve kent en
önemli özelliği olan zamanın bilinmeyen bir noktasındaki karşılaşmaları
taşıyamamıştır yeni yaşamlara. Geçmişi saklayan sokaklar, mekânlar, yapılar,
parklar, kafeler yoktur orada. Paylaşımlarımızın, anılarımızın mekânları çalınmıştır
bizden. Her sokak başında yeni bir şey öğreten, üniversiteniz kapatılmıştır,
yani kentinizi kaybetmişsinizdir. Sadece kent değildir elbette kaybedilen, her
kent kendi yaşayanlarından bir parça taşır, her kent biraz bizdir ve kaybettiğimiz
kentle birlikte kendimizdir.
Bizi biz yapan bizi insan yapan bütün değerler bir bir çalınmak isteniyor
artık hayatımızdan. Çevreler değişiyor, binalar yüzsüzleşiyor, ağaçlar
yerlerini şuursuz bir rantın ve öfkenin betonlarına terk ediyor. İnsan yaşamını
yok etmenin zilleri çalıyor kent mekânlarında… İnsanlar kimliksizleşiyor, kent
karşılaşma anlarını kaybediyor, yalnızlaşıyoruz. Evle iş arasında bir hayat
biçilmiş bizlere, eğlenmek yok, sinemaya gitmek yok, paylaşmak yok, hatırlamak
yok, konuşmak yok, tepki göstermek yok. Bu bir kayboluş sürecidir. Kentlerle birlikte,
bu kayboluşun arkasında sırasını bekleyen insanlığın kendi çehresidir.
AKP hükümetinin kent politikası bu kayboluşun hızlanması, yaşamın
unutturulması, kentlerin sermaye birikiminin bir aracı haline gelmesi üzerine
kurgulanmıştır. Talan edilen parklar, meydanlar, yollar, ormanlar, kesilen
ağaçlar, tek tipleşen konutlar, ne olduğu belirsiz cephelerle yaşama dayatılan,
adliye binalarının, okul yapılarının, TOKİ binalarının elbette bir amacı var.
Üniversite kentten, medrese kente doğru gidişin yapısal değişiklikleri. Onun
için kentimize yapılan her müdahale doğrudan yaşamımıza yapılmaktadır. Onun
için Taksim Meydanında kopan ve bütün ülkeye yayılan kızılca kıyamet tek başına
ağaç mevzusu değildir.
Atatürk Orman Çiftliği ve Taksim Meydanı gibi Cumhuriyet Döneminin
kamusal simge mekânlarının seçilmesi bu açıdan hiç de tesadüfi değildir.
Geçmişle, demokrasiyle, Cumhuriyetin özgürlükçü değerleriyle karşılaşma anlarımızın
mekânsal olarak bizden alınmaya çalışılmasıdır.
Kentteki karşılaşma anlarımızı, yaşantımızın içerisinde iz bırakan
mekânları, buradan paylaşmak üzere başlayan bu yolculuğa birlikte çıkacağız.
Her yolculuk, zenginliklerle yeniden öğrenmelerle bizi birbirimize, kendimize
ve kentimize bağlayacak. Bu yolculuk Kent bizi içine aldığı,
bıraktığımız izleri, biriktirdiğimiz yaşanmışlıkları torunlarımıza bozulmadan
aktardığımız güne kadar devam edecek. Kendimize kentimize, bizi biz yapan, bizi
insan yapan bu mekânlara sımsıkı bağlanacağız.
Her hafta bu sayfada kent
yolculuğunda karşılaşmak üzere, sıcak bir merhaba…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder