Mimarlığın Sosyal Forumu Açılış Konuşması

Mimarlığın Sosyal Forumu(MSF) “başka bir dünya mümkün “ sloganıyla yükselen dünyadaki toplumsal hareketlere, mimarlık ortamından, kent mücadelesinden örgütlenen bir mücadele selamı olarak Mimarlar Odası Ankara şubesinin gündemine girdi. Mimarlığın sosyal forumu,kentsel dışlanma ve yaşam alanlarının daraltılmasına karşı “kent hakkı” üzerinden örgütlenen hareketlerin deneyimlerinin paylaşılmasını önemsedi. Bugün toplumsal belediyecilik katılım deneyim ve direniş temasıyla ikincisini düzenlediğimiz Mimarlığın Sosyal Forumu’nun teması mayıs ayının başlarında belirlendi. Belirlendiği tarihlerde, bir yandan umutsuzluk neredeyse her yere sirayet etmiş, bir yandan da sessizlik patlamaya hazır fırtınayı işaret ediyordu. İki yıl önce Mimarlar Odası Ankara Şubesi yönetim kurulu “Bu ülkenin mimarları olarak dört duvar arasına çekilmeyi, tarihsel sorumluluğumuza sırt çevirmeyi kentlerin talanına seyirci kalmayı, örgütlenmemizden vazgeçmeyi Reddediyoruz, Bilimden sanata, resimden şiire, insana dair olan ne varsa tehdit ilan edildiği bir ortamda, insanca yaşama sahip çıkıyoruz” söylemi ile kent üzerinden yürütülen direnişi büyütmeye başladı. Bu direniş kendisini o günlerden bugüne taşıyan “Direnişin ve Umudun Başkenti” sloganıyla hayat bulan bir eylem programını ortaya çıkarttı.
Haziran’da hepimize umut olan, dünyanın dikkatini çeken, biricik hareket, gezi direnişi kimbilir belki de o günlerde ana rahmine düşmüştü. Özgürlüklerin kısıtlandığı, kamusal yaşantının daraltıldığı, sosyal yaşamın muhafazakar bir cendereye sıkıştırıldığı, demokrasiye özgürlüğe, söz söyleme hürriyetine sahip çıkmanın şiddetle bastırılmaya çalışıldığı, kadınların özgürlüklerinin yok edildiği, çocuklarımızın 4+4+4 eğitim sistemiyle bizden çalınmaya çalışıldığı, ne yiyeceğimize ne içeceğimize, kaç çocuk yapacağımıza karışıldığı, gece yarısı baskını ile ODTÜ’de ağaçların kesildiği, Atatürk Orman Çiftliği’nin bağrına hançer gibi saplanan Başbakanlık binasının yapıldığı, parklarımızın, kamusal alanlarımızın yok edildiği, ülkenin akciğerleri olan ormanların rant uğruna katledildiği, NEFESSİZ BIRAKILMAYA ÇALIŞILDIĞIMIZ GÜNLER TÜKİYESİ’NDE SESSİZLİĞİN ORTASINDA BİR FIRTINA GİBİ ESEN GEZİ DİRENİŞİ BİZİM MECBURİYETİMİZDİ. Bıçağın kemiğe dayandığı yerdi. Bu direnişe, Mimarlar Odası olarak bir nebzede olsa katkıda bulunduysak bundan ancak onur duyarız.
Büyümüş umutlar yaşanmış süreçlerle geziden aldığımız büyük ve inanılmaz bir enerjiyle 2014 yılında gerçekleşecek yerel seçimlere gidiyoruz. 1970 li yıllarda, biriktirdiğimiz, İstanbul’da Ahmet İsvan, Kocaeli’de Erol Köse, Ankara’da Vedat Dalokay, Fatsa’da Fikri Sönmez’in yarattığı Toplumcu Belediyecilik deneyimlerinin ışığında, kamusal alanlarının yeniden kullanımı için çözüm önerileri üreten yerel yönetimlerde katılımcılık talebini yükselten, park forumlarından yükselen doğrudan demokrasi nüveleri, yerel iktidar aygıtı olan yerel yönetimlerde yeni bir dönemi işaret ediyor.
Artık gündelik hayatımızın, kent yaşantımızın, kuşatıldığı bir süreçte, yerel yönetimleri bir direniş hattı olarak örmek mümkündür. Yaşamın zenginleştirilmesinde, kamusal alanların çoğaltılmasında, kültürel mirasın korunmasında, sosyal konutun yeniden işlevlenmesinde, engellilerin toplumsal hayata katılmasında, kent ekonomisinin katılımcı biçimde şekillenmesinde.
Kenti yaşamak, geliştirmek bir çocuk büyütmeye benzer. Karşılıksız emek, koşulsuz sevgi ister. Ve hep sizden bir şey taşır, kimi zaman insanlığınızı, ideallerinizi, öfkelerinizi, yenilgilerinizi, umutlarınızı umutsuzluklarınızı, kavuşmalarınızı, geçmişinizi, anılarınızı, kimliğinizi yansıtır. Kimbilir belki de o muzip haliyle “Ben bu kentin anasıyım” diyen Vedat Dalokay, yerel yöneticilere, bir kente karşı nasıl davranılacağının çok ince mesajlarını göndermişti. Toplumsal belediyecilik yaklaşımını hala 70 li yılların deneyimleri üzerinden tartıştığımız bu günlerde, bir umut olacak toplumcu belediye yönetimleri ve hizmetlerini, bütünlüklü bir şekilde göremiyorsak, o ince mesajların yerini bulmadığındandır.
Dün dünya çocuk hakları günüydü. Çocuklarımızın özgür ve demokratik bir ülkede yaşamalarına, çağdaş değerlerimize, eğitim süreçlerine, aymaz bir söylem daha gündeme damgasını vardı. Kızlı erkekli öğrenci evlerinden sonra, çocukların karma eğitim sisteminin yanlışlığı ifade edildi. Erken bir gezi yaratarak, rövanş almaya ve toplumu saflaştırarak otoriter rejimlerini güçlendirmek isteyen yöneticilere şunu hatırlatmakta fayda var. Siz yapay bir gezi yaratmazsınız , ancak beklemediğiniz anda karşılaşacağınız direnişe kaynaklık edecek, damlaların birikmesine olanak sağlarsınız.
Kente ve yaşama çocuk gibi sarılmak lazım. Kenti ve Yaşamı çocuğun o bitip tükenmez enerjisiyle büyütmek lazım… Kente ve yaşamımıza karşı yapılan her müdahaleye çocuğun o vazgeçmez, inatçı, sürekli ve kararlılığıyla direnmek lazım. Bizim çocuklarımız, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, kent hakkı kavramına nasıl sahip çıkılacağına dair, dünyaya inanılmaz bir deneyim bıraktı. Onun içindir ki Mimarlığın Sosyal Forumu, bu direnişi, canlarını vererek büyüten çocuklarımızı adandı.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak, kent mücadelesinde umudu büyütmeye, mücadelenin sürekliliğini sağlamaya, , özgür ve demokratik bir Türkiye, gündelik hayatın demokratikleştirilmesi, kent politik bir hareketin potansiyelinin açığa çıkartılması, direniş belediyeciliğinin çoğalması domino etkisiyle büyüyecek büyük direnişler için domino taşlarını ısrarla dizmeye devam edeceğiz. Ankara’yı direnişin ve umudun başkenti yapmak için çocuklarımıza verilmiş sözlerimiz var. Tutmaya kararlıyız.
22 Kasım 2013
Tezcan Karakuş Candan
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder