Bu röportaj 1 Eylül 2017 tarihinde birhabervar internet sitesinde yayınlanmıştır.
Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Karakuş Candan,
Diyarbakır'ın Sur ilçesi başta olmak üzere birçok ilde yürütülen ‘kentsel
dönüşüm’ süreçleriyle ilgili ciddi rantsal paylaşımların olduğunu söyledi.
Kentsel dönüşüm projeleriyle kültürel bir yıkımın söz konusu olduğuna vurgu
yapan Candan, hükümetin Diyarbakır'da sürdürdüğü projelere "Sur, özgündür,
tarihseldir, enderdir, yaşanmışlığın belgesi, hoşgörünün bilgesidir. Bu
zenginliğe kıyanların ve her bir taşına zarar verenlerin, geçmişini ve
kültürünü inkar edenlerin ise geleceğinin olmayacağı aşikardır" sözleriyle
tepki gösterdi.
‘Kentsel dönüşüm’ projelerinin ne anlam ifade ettiğini, birçok adreste
yürütülen yıkımların gerçek yüzünü ve daha birçok çarpıcı başlığı Tezcan
Karakuş Candan ile konuştuk.
'Kentsel dönüşüm süreçleri rant odaklı yürütülmekte'
-Ülke genelinde birçok adreste yürütülen 'Kentsel Dönüşüm' projelerinin
asıl vizyonunu nasıl tanımlıyorsunuz? Daima rant ile ilişkilendirilen kentsel
dönüşüm projelerine dönük yorumunuz ne yönde?
Ülkenin değişik bölgelerinde yürütülen kentsel dönüşüm süreçleri, rant
odaklı, kuralsız ve hukuksuz bir şekilde yürütülmektedir. Kentleşmenin olmadığı
alanlarda, yaylalarda, tarım arazilerinde, 1. derece tarihi ve doğal sit
alanlarında bile uygulanan kentsel dönüşüm politikalarının, rant politikaları
ile ilişkili olduğu ayan beyan ortada. Kentsel dönüşüm bir yandan Neoliberal
politikalarla sermaye birikiminin bir aracı haline getirilirken diğer yandan da
kültürlerin yok edilerek mekânsal olarak ayrıştırma ve arındırmanın da aracı
haline gelmiştir.
'Kentsel dönüşüm projelerinin tümü başarısız'
-Ülke çapında başarılı bulduğunuz bir ‘Kentsel Dönüşüm’ projesi var mı?
Kentsel dönüşüm insan odaklı yapılmadığı için ülke çapında başarılı bir
kentsel dönüşüm projesi maalesef yok. 1990'lı yıllarda Ankara’da Dikmen
Vadisinin 1.etabında yaşayanlarla birlikte katılımcı bir yöntem izlendi,
kooperatifler kuruldu, bu süreç bir nebze de olsa önemliydi, ancak sonraki
etaplarda tamamen rant odaklı bir süreç izlendi. 2006 yılında Kuzey Ankara
Projesi ilk kentsel dönüşüm uygulamalarından birisiydi. Katılımcı bir yöntemle
kentsel dönüşüm süreci uygulanmaya çalışıldı, hatta Habitat ödülü bile aldı.
Ancak rant politikaları ile şekillenen kentsel dönüşüm sürecinin gerçek yüzü
ortaya çıktı ve gelinen noktada binlerce hak sahibi vatandaşın davalık olduğu
ve konutlarından memnun olmadıkları bir süreç ortaya çıktı. Sonuç olarak insan
odaklı bir yenileme süreci olmadığı için, başarılı bir sürecin koordine
edilmesi oldukça zor.
'Sur'da bilim dışı uygulamalar söz konusu'
-Kentsel dönüşümle gündeme gelen bir adres de Diyarbakır'ın Sur ilçesi...
Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyumun, Sur ilçesindeki icraatları hakkında
Mimarlar Odası ne derece söz sahibidir?
Öncelikle seçimle işbaşına gelmiş belediyelere kayyum atanması evrensel
hukuk ilkelerine, uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Böylesi bir süreçte,
tarihi Sur içerisindeki tüm icraatlar tartışmalıdır. Mimarlar Odası Ankara
Şubesi, olarak Sur ile ilgili tüm alınan kararları yakından takip ediyoruz.
Ancak bu tartışmalı süreçte bilimsel bilgi doğrultusunda, Koruma Amaçlı İmar
Planı çerçevesinde bile hareket edilmiyor. Hatta bu sürecin doğrudan
mücadelesini yürüten Mimarlar Odası Diyarbakır Şubemiz tespit heyetlerine
alınmıyor, alana giremiyor ve üstü örtük şekilde Mimarlar Odası’nın heyete
katılması istenmediği için ‘sakıncalı’ damgası vuruluyor. Bu süreçte
hukuksuz ve bilim dışı uygulama ve tahribatlar söz konusudur.Biz de bu
hukuksuzluğu kamuoyuna anlatmaya çalışıyoruz. Her türlü diyaloğa kapalı, tek
sesli monolog bir sürecin yaşandığı bu ortamda, sözümüz çok sesliliğin ve çok
kültürlülüğün korunması için toplumadır, sokağadır.
'Taşa işlenmiş değerlerin yok edilmesine itirazımız var'
-Diyarbakır'da Belediye Meclisi onayından geçmeyen bir bütçeye dayanarak
harcama yapılmakta. Ve bu harcamaların ‘Kentsel Dönüşüm’ adı altında tarihi
dokuyu yok etmek için kullanıldığı iddia ediliyor. Mimarlar Odası’nın bu yönlü
bir itirazı var mı?
Binlerce yıllık bir tarihi bölgenin tahrip edilerek, dokunun değişmesi ve
uygulamaların baskı ortamında bilimsel bilgiden uzak bir şekilde yapılarak
Sur’un taşıdığı tarihselliğin, hoşgörü ve zenginliğin mekana yansımış, taşa
işlenmiş değerlerinin yok edilmesine elbette ki yürekten itirazımız var. Bu
noktada, Sur’daki uygulamalarda, hukuk aramak kurallar içerisinde işleyen bir
bütçe aramak samanlıkta iğne aramaya benziyor. Sur ile ilgili ne doğru ki bütçe
harcamaları doğru olsun.
'Hükümet tek kimlikli bir yaşam dayatıyor'
-Diyarbakır'da kayyumun tarihi Sur ilçesindeki dokuyu yok etmesi sizce bir
tür ret ve inkarın göstergesi midir?
Aslında hükümet, Sur dahil her bölgede dokuyu yok ederek, tek kimlikli bir
yaşamla birlikte tek çevre dayatıyor. Bu, doğal ve kültürel coğrafyayı ve onun
taşıdığı mekânsal değerleri, çok kültürlü bir coğrafyadaki zenginliği yani
Anadolu’nun mozaik olduğunun reddidir. Ezan sesleri ile çan seslerinin
birbirine karıştığı, Kürtlerin, Türklerin, Lazların, Ermenilerin ve çok
çeşitliliğin boy verdiği bu topraklarda, kendi kültürel coğrafyasının izlerini
silmek aslında kendini inkar ve rettir. Sur böylesine kültürel zenginliği
binlerce yıl öncesinden bugüne taşıyan biricik mekânlardan birisidir. Özgündür,
tarihseldir, enderdir, yaşanmışlığın belgesi, hoşgörünün bilgesidir. Bu
zenginliğe kıyanların ve her bir taşına zarar verenlerin, geçmişini ve
kültürünü inkar edenlerin ise geleceğinin olmayacağı aşikardır.
'Her yer rant, her kent TOKİ'
-Toplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) günümüze kadar yapmış olduğu inşalar
içerisinde siz mimarların beğenerek, onay verdiği bir yapı söz konusu mu?
AKP hükümeti, 2002 yılında iktidara geldiğinde, kentsel ölçekteki ranta el
koyma ve konutu siyasal bakış açısının yaygınlaştırılmasının aracı haline
getirmek için TOKİ mevzuatında değişiklikler gerçekleştirdi. Amacı düşük
gelirli ailelere sosyal konut oluşturmak olan Toplu Konut Kanunu’na yurtdışında
proje geliştirme ve idareye kaynak sağlamak amacıyla maddeler eklendi. Arsa
Ofisi Kanunu’na ek yapılarak Hazine’ye, yani halka ait arsalar ve arazilerin
bedelsiz olarak TOKİ’ye devredilmesine olanak sağlandı. Bu düzenlemelerin hemen
sonrasında TOKİ denetimden uzak bir şekilde Başbakanlığa bağlandı. 2012 yılında
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ile ülkede afet
riski altında olan yaklaşık 18 milyon yapı stokunun iyileştirilmesi, tasfiyesi
ve yenilenmesi, yerel yönetimler devreden çıkartılarak, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’na devredildi. Bu haliyle yetki sınırları genişletilmiş TOKİ’nin, hem
rantın tekelleşmesi hem de mekânın siyasal bir araç haline getirilmesinin aracı
kuruluşu olacağının mesajları daha o günlerde verilmişti.
Kentsel dönüşümden toplu konuta, restorasyon projelerinden, hastane, okul,
karakol, altyapı işlerine kadar yaygın bir inşaat işiyle uğraşan TOKİ, AKP’nin
kentsel rantı kontrol etmeye çalıştığı, toprak düzeni, imar düzeni ve yapı
düzeninin en tartışmalı ve en sorunlu örgütlenmelerinden biri olarak
uygulamalarını devam ettiriyor.
AKP döneminde ideolojik bakış açısının yapılı çevreye müdahalesinin ilk
ürünleri de TOKİ eliyle başlamış oldu. Bir anda inşaat sektöründe bir taşla çok
kuş vurmanın adresi olan TOKİ; arsa üretimi, konut üretimi, inşaatların yapımı,
bankalar üzerinden kredilendirme, AKP hükümetine seçmen devşirme, siyasal bakış
açısını fiziksel olarak planlama sürecine uygulayarak, kentlerin ve yaşam
çevrelerinin kimliklerini değiştirme işlevlerinin hepsini bir arada gören,
“kullanışlı” bir örgüt haline geldi. Nerede sorunlu, kontrolsüz bir harcama
süreci varsa orada TOKİ mutlaka bu sürecin bir parçası. TOKİ konutlarının
yapıldığı alanlarda seçmenin tercihlerini değiştirmek üzerinden kurgulanan
konut edindirme projeleri, aynı zamanda kentteki nüfus hareketleri ve seçmen
hareketleriyle de kentsel dokunun kontrol altına alınmasına olanak sağlayan
kocaman bir ekonomik ve siyasi rant aygıtına dönüştü. Her yer rant, her kent
TOKİ oldu. Şimdi sistem doğru olmayınca ortaya çıkan ürün doğru olur mu?
'Anayasadan uzak keyfi bir yönetim sözkonusu'
-Bugün Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de ve daha birçok belediyenin, yani
halkın parasının nereye harcadığını denetleyecek bir mekanizma yok. Mimarlar
Odası tarafınca kayyum yönetimindeki belediye icraatları takip edilebiliyor mu?
Keyfi bir yönetim mi hüküm sürüyor?
Uygulamaların üretim ve karar süreçlerini kurallar bütünü içerisinde
katılımcı bir taraf olarak takip etmek oldukça zor. Şeffaf olmayan
katılımcılıktan uzak, hukuksuz, Anayasanın ihlal edildiği keyfi bir yönetim tüm
ülkede olduğu gibi Sur, Nusaybin ve Cizre’de ağırlaştırılmış şekilde var. Bu
uygulamalara yönelik, meslek odası olarak bizim katılımımız ve takibimiz,
hukuksal sürece taşımak, kamuoyuna yönelik açıklama ve raporlar yayınlamak,
sokağı örgütlemek, Dünya Kültür Mirası olan Sur’a dikkatleri çekmek için
uluslararası kurumları harekete geçirmek için fikri takip sürecini yürütmektir.
'Sur bizlerin evrensele taşınan değerimizdir'
-Diyarbakır'ın Sur ilçesi kültürel açıdan sizce nasıl bir öneme sahip? Bu
bölgeye iş makinalarıyla girip dokuya zarar vermek ne türde bir kayıp anlamına
gelir?
Diyarbakır’ın Sur ilçesini ilk olarak, taşına, kültürüne, insanına
dokunarak 1998 yılında Mimarlar Odası Denetleme Kurulu Üyesi olarak, Mimarlar
Odası Diyarbakır Şubesi’ni denetlemeye gittiğimde yerinde deneyimledim. O
tarihlerde Diyarbakır’a kimse gitmek istemediğinden Ankara Şubesi denetleme
kurulu üyeleri ağırlıklı olarak gidiyordu. O zaman gördüklerimle ilk düşündüğüm
şey, bir tarihi kitaplarda okumak yetmiyor anlamak ve hissetmek için. O gün Sur
bizim için dijital zamandan doğal zamana geçisin kapısı oldu. Binlerce yıllık
tarihiyle Sur, bizim hoşgörümüz, kardeşliğimiz, zenginliğimiz, evrensele taşınan
değerimiz. Sur hepimizin dileği olan barış ve hoşgörüyü binlerce yıldır
bağrında sakladı. Hükümet aklıyla tahrip edilen Sur’da sadece mekanlar tahrip
edilmedi, barış, hoşgörü ve çok kültürlülüğün taşları söküldü birer birer,
dozerlerle yıkılan her bir yapı taşıdığı zenginliğinin, kurbanı oldu.
'Sur'un sokaklarında sizleri binlerce yıllık giz karşılardı'
Sur, kültür ve insan çeşitliliğiyle bir bütün iken 25 Mart 2016’da alınan
acele kamulaştırma kararı ile Sur halkı mağdur edildi, dahası Sur halkı, Sur
sürecinden, kendi evinden, mekânından, tarihinden tasfiye edildi. Bütün bu
sürecin yeniden inşası, halkın ve bilimin aklıyla değil, hükümetin ‘yeni hayat
taşıyan’ projeleri ile tahrip ediliyor, yıkım üzerine yapım sürecinde bile
yıkım yaşıyor. ‘Eski Diyarbakır evlerini yapıyoruz’ diyerek mimarlık kültürüne
büyük saygısızlık inşa ediliyor. Sokakların özgünlüğü ve geleneksel özellikleri
bozulmuş durumda. Özgün malzeme ve teknik kullanılmıyor. Sur’un çıkmaz
sokakları vardır. Kanımca bu sokakların çıkmazlığı, o kadar gizemli ve
zengindir ki, içinden çıkamazsınız anlamındadır. Gizemlidir sokaklar
sürprizlidir. Nereye girseniz sizi bir sürpriz, binlerce yıllık giz karşılardı,
şimdi bütün bunlar yok. Daracık sokaklarda tarihe yolculuk yapılırdı,
dokunduğunuz duvarlara taşlara binlerce yıl önce kimler dokunmuştu,
hissederdiniz. Şimdi Sur yeniden akıl dışı şekilde inşa ediliyor.
Ruhsuz, gizemsiz, kültürsüz. Bu bir kültür kıyımı ve ancak vicdanınız yoksa
bunu kabullenirsiniz. Bu kıyıma kimsenin ortak olmaması vicdanın ve ahlakın
korunmasının ön şartıdır. Mimarlık ortamı bu kıyıma karşı sesini yükseltmeli.
Şimdi konuşmayacaksa hocalarımız, üniversiteler ne zaman konuşacaklar. Mimarlar
Sur’da yeni üretilen projelerin bir parçası olmamalı kalem oynatmamalı. Ben
yapmasam başkası yapacak" yaklaşımını bir yana bırakarak yeni yapılar inşa
etmemeliler. Aksi durum ha dozerle girip yıkmışsınız, ha yapım sürecinin bir
parçası olarak özgünlüğünü taşıdığı değeri yıkmışsınız ikisi de aynı şeye
hizmet ediyor. Süreçte kalem oynatan bir dakika bile sürecin bir parçası
olanlar, tasarlayanı, çizeni, yapanı, ona hizmet edeni, hepsi bu kıyımın bir
parçası. Gerekirse simit satacağız, limon satacağız ama mesleğimizi bir başka
anlayışın, bir tarihsel değeri, kültürü ve varlığını yok etmesine aracı olarak
kullanılmasına izin vermeyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder