Kaçak Saray: Hangi Yüzyıl, Hangi Rejim, Hangi Mimarlık...

Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ)
Yapılı çevre dönemin aynasıdır.Kentin mekanları, sokaklar,  binalar, kaldırımlar, yollar,parklar  yani yaşam alanlarımız, yapıldığı dönemin izlerini taşır. Bu nedenledir ki, iktidarın yapılı çevreye  nükseden  fiziksel dokunuşları  özünde yaşamımıza dokunulmuş derin izlerin göstergesidir.Bu derin izlerin okunmasına olanak sağlayan günümüz mimarlığı , kendi  yaratıcı ve dönüştürücü  gücünün ağırlığı ile iktidarın  baskıcı gücünün arasında sıkışarak "gelmekte olan" dönemin habercisi aslında.
Neoliberal politikaların, kentteki yaşam alanlarımıza dokunan ikinci kuşak yapılanmasının siyasal islam motifi  süslemesi ile  ne-idüğü belirsiz bir mimarlık stili ile karşı karşıya kaldığımız şu günlerde, gelmekte olan 20.yüzyılın modernizmini reddediyor.  Mimarlık ortamı bugüne kadar görülmemiş bir şekilde bir savaş alanına dönüşürken, neoliberalizm, ideoloji , propaganda, etik yoksunluğu , simgesellik, teslimiyet, hukuksuzluk ,esaret, diktatörlük,  başımızı kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkıyor...Özgürlüğümüzü önce çevrelerimizde kaybediyoruz. Bütün bu olanların kendisinde somutlanan yapılar, kendi mekansallığı ile tarihsel bir sürecin  ortasına düşülmüş notlar gibi öylece  durmaktalar...


Duran yapıların sessizliği,dönemin sesi haline geliyor...
Cumhuriyetin Başkenti Ankara'da, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş  bir ülkenin liderinin adını taşıyan ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından şartlı olarak  hazineye bağış yapılmış,  Atatürk Orman Çiftliği'nde(AOÇ) yükselen  "kaçak-saray" nam-ı diğer Başbakanlık Hizmet Binası dönemin aynası olma özelliğini taşımaktadır. Başkentin kalbinde, Ankara'nın kamusal kullanımının simgeselliğinde, yeşil  aks ve temiz hava koridoru olan  Atatürk Orman Çiftliği'nde, bağrımıza saplanan bu hançer,bir anlamda Türkiye'ye gelmekte olan rejimin karabasan simgesidir. Bu yapı, kaçaktır, hukuksuzdur, ezicidir, eklektiktir, çirkindir, kültürsüzdür, ben merkezcidir, hesapsızdır.
Atatürk Orman Çiftliği, Cumhuriyet rejiminin kamusal fikrinin atıldığı, insanı toplumsallaştıran, sosyalleştiren,  toprakla ve bilimle buluşturan, insan ve üretim ilişkisini bütünsellik içerisinde ele alan bir özgürleşme projesidir. Saltanatın padişaha ait yeryüzü topraklarına karşı, halka ait alanlarıyla saltanata meydan okumanın projesidir. Aynı alanda işçisine fabrika, barınması için ev, çocuğunun eğitim alması için  okul,  hep birlikte beslenmek için lokanta, hijyen için hamam yapan, çalışanlarının her tür ihtiyaçlarını bir bütün içerisinde karşılayan toplumsal bir  işçi mahallesidir. Halkına doğal ürünler sunan,  küçük üretim tesisleri ile kooperatif  tipi üretim sürecinin temelini atan, sosyal  ve kültürel buluşma ortamı sağlayan , bataklıktan vahaya dönüşen bir alandan söz ediyoruz. Bu mekan bir yandan da, insan doğa ilişkisinin kültürle emekle şekillenmesine örnek teşkil eden, mücadelenin ve modernizmin ifadesidir.
Hangi Mimarlık
TOKİ Okulu-Bartın
AKP Hükümeti 2002 yılında iktidara geldiğinde yapılı çevredeki  ilk dönüşüm adımlarını TOKİ  eliyle,  konut alanında attı. Tek tip mimari ve sosyal donatıları ile tek tip yaşam toplumun en küçük birimi olan ailelerle böylece buluşmuş oldu.


"ne-o Adliye" sarayları-Antalya
Sonra, saatler, fıskiyeler, şelaleler, kapılar, tarihin derinliklerinden kopmuş gelmiş mobilyalar, kentlerin görünür yerlerinde "karşıladı" bizi...Ağaç yaşken eğilir yaklaşımıyla okul yapıları da bu gericilikten nasibini aldı. Okul yapılarındaki , Osmanlı-Selçuklu karışımı eklektik üslup, eğitimin bilimsellikten uzaklaşan içeriğiyle malum  ideolojinin mekansal yapılanmasını tamamladı. Bu arada, hakkımızı arayacağımız, adliye saraylarında da karşımıza  aynı tarzda yapılmış adliye yapıları çıktı. Hukuk alanında  yapıların inşaası  yargı sürecindeki dönüşümlerle  mekansal sürecini tamamladı. Yönetim yapılarının dönüşümü, hükümet konaklarıyla kendini var etti. Böylece, yapılı çevre, mahalleden, okullara, kentlere, yönetim yapılarına kadar , yukarının baskısıyla, aşağıdan yukarıya inşaa edildi. Hangi zamanda, hangi kentte olduğumuzu hatırlayamaz hale geldi toplum.
İhaleye çıkan her proje sürecinde, ihaleye katılanlar tehdit edildi. Tasarım özgürlüğü baskı altına alındı, meslek insanları köşeye sıkıştırıldı. İş kaybetme kaygısı, "ben yapmazsam nasıl olsa biri yapacak yaklaşımı" mimarlığın doğasına aykırı bir akışa neden oldu.  
Gelmekte olan Faşizm...
"ne-o hükümet" konakları-çankırı
"ne-o hükümet"konakları-Burdur
"ne-o hükümet" konaklar-Cizre
Bütün bu sürecin güç gösterisi olarak, hükümetin  başının mekansal ifadesi olan Başbakanlık Hizmet binası ise, AKP hükümetinin baskıcı ve totaliter rejiminin mimarlık alanında oluşturduğu sürecin son simgesel noktasıdır. Devletin ya da hükümetin başının  mekansallığı ile bir dönemin bitmekte, gelmekte olanın ise yapılı çevre ile birlikte  yaşam alanlarımızı daraltmakta olduğudur.
Onun için Atatürk Orman Çiftliği talanına karşı ve Başbakanlık hizmet binasına yönelik sürdürülen kararlı ve sürekliliğini koruyan mücadele, özgürlükçü değerlerimizden, yapılı çevremizde bizi karşılayan faşizme karşı  koyuşumuzdan  vazgeçmeyeceğimizin dosta düşmana ilanıdır. 35 bin metrekarelik taban alanı, 289 bin metrekare toplam kapalı inşaat alanı, bin odası ,büyük kabul salonları, Anıtkabir'in  avlusunda yer alan alandan daha büyük hitabet alanı ile bu yapı özgürlük ve demokrasinin olduğu ülkelerin binası değildir. Toprak altında eksi 18m kotuna kadar inen, toprak üzerinde artı 21 metreye çıkan ve toplam yüksekliği 39 metre olan  bu yapı halka ait olan bir alanın gasp edilerek, hukuk tanımazlıkla yapılmıştır. Halkının açlığı ve işsizliği ile alay edercesine bir milyar Türk Lirasını aşan bütçesi ile bir şatafat düşkünlüğünün ürünü olan yapı ,yükselen kolonlarıyla, Alman Faşizmi'nin Hitler dönemi mimarisini, Romanya'nın Başkenti, Bükreşte'ki Çavuşesku'nun Sarayını hatırlatmaktadır.


"ne-o başbakanlık" binası-Ankara (AOÇ)
Çavuşesku Sarayı-Bükreş
    
Tavla desenli süslemeleri, Dolmabahçe Sarayı'ndan kopyalanmış merdivenleri, Topkapı Sarayı'nın biçimsel özellikleri, Çavuşesku'nun sarayının haşmetiyle kükremiş, insanın üstüne üstüne gelen bu yapı adeta  "megolaman mimari" ürünüdür.Bu tür rejimlerde bunları yapan mimarlar olduğu gibi, son kritiği veren "saray mimarları" vardır.Başbakanlık hizmet binasını projelendiren mimar, mimarlık alanındaki teslimiyeti ile meslek odası tarafından disiplin kuruluna gönderildi. O projelendirmeseydi, birisi projelendirecek miydi? Mimarlık alanı ve mimarlar kendi içerisinden bir gezi, bir direniş hattı çıkartabilecek mi? Bugün belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bu değil midir?

Norman Foster'in Nükleer Santral çizmeyi red ettiği gibi, mimarlık alanından da, bu süreci red eden  isyan ne zaman çıkacak? Zamandan ve mekandan bağımsız, otoriteden fırlamış bu mimarinin yapılı çevremizi kuşatmasına, mimarlığımızı bitirmesine, tasarım özgürlüğümüzü yok etmesine nereye kadar izin verilecek? Bugün değilse ne zaman?...Bu yüzyılda değilse, hangi yüzyılda?...
Mimarlık doğası gereği  bu kuşatmaya, direniyor, direnecek... Mesleğin genlerindeki dönüştürücülük yaratıcılık, eleştiri mimarlık mücadelesinde yeni bir geleceğin habercisi. Mimarlar Odası'nın yapılı çevre, doğal çevre ve kültürel miras alanında verdiği  mücadele toplumsal bir nefes  ve umut mücadelesi oldu.Mücadele bulaşıcıdır, yeni kıpırdanışlar,mimarlığın kaynağından gelen dönüştürücü rolünü ateşliyor.Atatürk Orman Çiftliği'nde inşaa edilen Başbakanlık Hizmet Binası'nın detay projeleri teklifini  geri çeviren ofislerin varlığı, Başbakanlık Hizmet Binası projeleri ve detayları çiziliyor diye işi bırakan, ücretli çalışan genç mimarların karşı duruşu büyüyecek. Gelecek bir yüzyıl için, demokratik bir ülkede, özgür ve toplum için mimarlık, tamda bu ortamda yeşerecek...

SON SÖZ....
Çavuşesku,sarayı için seçtiği alanda halkının yerinden edilmesine neden olmuş, çok büyük paralar harcayarak yüksek güvenlikli bu yapının saltanatını sürememiştir. Çavuşesku'nun en büyük isteği, sarayın balkonundan, yukarıdan hitabet meydanını dolduran halka seslenmekti. Çavuşesku o balkondan halka seslenemedi , sarayının sefasını süremedi.Kıssadan hisse derlerya ,yazımızı böyle sonlandıralım şimdilik...
 

1 yorum:

  1. yaşam tarzı şehirlerde üst üste sıkışan sürüler gibi ,insanların yollarla meydanlara akışıdır... meydanlar ise kapitalist sistemin güçlü yapıları olan alışveri merkezleri bankalar ve iktidar güçlerinin beyaz, sarı, kırmızı vede rengarenk ... kokuşan aksaraylarla süslenir...baki selamlar...

    YanıtlaSil